20 Temmuz 2017 Perşembe

BİNGÖL ÇOBANLARI // KEMALETTİN KAMU

BİNGÖL ÇOBANLARI





Daha deniz görmemiş bir çoban çocuğuyum.


Bu dağların en eski âşinasıdır soyum,


Bekçileri gibiyiz ebenced buraların.


Bu tenha derelerin, bu vahşi kayaların


Görmediği gün yoktur sürü peşinde bizi,


Her gün aynı pınardan doldurur destimizi


Kırlara açılırız çıngıraklarımızla...

 



 





Okuma yok, yazma yok, bilmeyiz eski, yeni;


Kuzular bize söyler yılların geçtiğini.


Arzu, başlarımızdan yıldızlar gibi yüksek;


Önümüzde bir sürü, yanımızda bir köpek,


Dolaştırıp dururuz aynı daüssılayı;


Her adım uyandırır ayrı bir hatırayı:


Anam bir yaz gecesi doğurmuş beni burda,


Bu çamlıkta söylemiş son sözlerini babam;


Şu karşıki bayırda verdim kuzuyu kurda,


“Suna”mın başka köye gelin gittiği akşam.


Gün biter, sürü yatar ve sararan bir ayla,


Çoban hicranlarını basar bağrına yayla.


-Kuru bir yaprak gibi kalbini eline al,


Diye hıçkırır kaval:


Bir çoban parçasısın olmasan bile koyun,


Daima eğeceksin, başkalarına boyun;


Hülyana karışmasın ne şehir, ne de çarşı,


Yamaçlarda her akşam batan güneşe karşı


Uçan kuşları düşün, geçen kervanları an!


Mademki kara bahtın adını koydu: Çoban!


Nasıl yaşadığından, ne içip yediğinden,


Çıngırak seslerinin dağlara dediğinden


Anlattı uzun uzun.


Şehrin uğultusundan usanmış ruhumuzun


Nadir duyabildiği taze bir heyecanla...


Karıştım o gün bugün bu zavallı çobanla


Bingöl yaylarının mavi dumanlarına,

Gönlümü yayla yaptım Bingöl çobanlarına!



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İMAN - İTAAT

İMAN- İTAAT Bizler bazı şeyleri ya yanlış anlıyoruz yada işimize öyle geliyor o şekilde kullanıyor, davranıyor , savunuyoruz. Alla...