16 Şubat 2018 Cuma

İLK MÜSLÜMAN HANIM: HZ. HATİCE

İLK MÜSLÜMAN HANIM: HZ. HATİCE

 
Resûl-i Ekrem Ümmü’l-mü’minin Hz. Âişe’nin evindeydi. Kapılarına gelip içeri girmek için izin isteyen misafirin sesi Allah Resûlü’nü hem mutlu etmiş hem de bir hayli heyecanlandırmıştı. Peygamberimizin bu sevinci Hz. Âişe’nin gözünden kaçmadı. Resûlullah heyecanla yerinde sıçrayarak:
“Allah'ım, bu gelen Hâle olmalı.” buyurdu.
Hâle bint Huveylid, Hz. Hatice’nin kız kardeşiydi. Sesiyle ve tavrıyla Hatice’ye çok benziyordu. Hatice’nin vefatı üzerinden geçen senelere rağmen Resûlullah’ın ona olan sevgi ve vefasından hiçbir şey eksilmemişti. Ne zaman bir koyun kesse bir kısmını Hatice’nin dost ve akrabalarına gönderirdi. Kapıya gelen Hâle’nin sesinin Hatice’ye olan benzerliği Resul-i ekreme Hatice validemizi hatırlatmıştı. Aişe, Peygamberimizin bu sevincinden içten içe rahatsızlık duymuştu. Dayanamadı:
“Şu dişleri dökülmüş, ölümünün üzerinden de seneler geçmiş ihtiyarı ne diye anıp durursun? Allah, sana ondan hayırlısını nasip etmedi mi?” dedi. (Buhârî, Menakıbu’l-ensâr 20; Müslim, Fezâilu’s-sahabe 77.)
Resûl-i Ekrem, Hz. Âişe’nin Hatice ile ilgili bu sözlerinden rahatsızlık duydu. Seneler evvel toprağa verdiği ilk eşinin kendisi için değerini ifade buyurmaktan çekinmedi:
“Hayır, Allah bana ondan hayırlısını vermedi. Kimsenin iman etmediği günlerde o bana iman etmişti. Herkes yalanlarken o beni tasdik etmişti. İnsanlar boykot ettiklerinde o bana malı mülkü ile destek olmuştu. Hiçbir kadından çocuğum olmadığı halde Allah bana Hatice’den evlatlar verdi.” buyurdu.
Bu cevap karşısında Hz. Âişe, Resûlullah’ın eşlerinden hiçbirini Hz. Hatice’yi kıskandığı kadar kıskanmadığını itiraf etmek durumunda kaldı.
Hz. Hatice’nin Peygamber Efendimize olan imanı, sevgisi ve desteği hiç kimsenin desteği ile bir tutulamayacak kadar üstündü. Allah Resûlü Hira’da ilk kez vahye muhatap olduğunda yaşadığı korku ve şaşkınlığı evvela Hatice ile paylaşmıştı:
“Bana neler oluyor, kendim için endişeleniyorum!”
Günlerini uzlette ibadet ve tefekkürle geçiren eşi Hz. Muhammed’e; Hatice, tarihe geçen şu kıymetli sözlerle cevap verdi:
“Endişelenme! Yemin ederim ki Allah seni hiçbir zaman mahcup etmez. Çünkü sen akrabanı gözetirsin, doğru sözlüsün. Acizlerin elinden tutar, yoksulları kollarsın. Misafiri ağırlarsın. Haksızlığa uğrayanın yardımına koşarsın.”
Hatice (r.a.); Hz. Muhammed’in, tüm peygamberlere vahiy getiren melek Cebrail’i gördüğünü öğrendiği an tam bir teslimiyetle “Ben senin Allah’ın resûlü olduğuna şahitlik ederim.” diyerek Müslüman oldu. Böylece Hz. Hatice, Hz. Muhammed’in peygamberliğine herkesten önce inanmış ve İslam’la şereflenen ilk kişi olma üstünlüğünü elde etmişti.
Resûlullah; Hatice’nin, bu ümmetin en hayırlı kadını olduğunu söylemiş, ismini Hz. Meryem ile beraber zikretmişti:
“En hayırlı kadın Meryem bint İmran’dır. En hayırlı kadın Hatice bint Huveylid’dir.” buyurdu. (Müslim, Fedailu’s-sahabe 69.)
Hz. Hatice’nin Peygamber Efendimiz ile evliliği yirmi beş sene sürdü. Bu evlilikten Kasım, Zeyneb, Rukayye, Ümmü Gülsüm, Fatıma ve Abdullah dünyaya geldi. Peygamber Efendimizle evlendiğinde bir rivayete göre kırk bir rivayete göre de yirmi sekiz yaşında olan Hatice validemiz (bk. İbn Sa’d, Tabakat, VII, 17.), henüz hayatta iken cennetle müjdelenen sahâbîlerden biriydi.
Cebrail (a.s.) bir gün Resûlullah’a gelerek Hz. Hatice’ye Cenab-ı Hakk’ın ve kendisinin selamını iletmesini istemiş akabinde de ona “cennette içinde hiçbir gürültünün, çalışıp yorulmanın olmadığı, inciden bir köşkün verileceğini” müjdelemişti.
Resûlullah’ın bir hadisi şerifi ise, Hz. Hatice’nin faziletinin cennetle müjdelenmenin de ötesinde olduğunu gösterir. Hatice hem yeryüzünün hem cennetin en faziletli dört kadınından biridir:
“Cennet kadınlarının en faziletlileri Hatice bint Huveylid, Fatıma bint Muhammed, Meryem bint İmran ve Firavun’un karısı Âsiye bint Müzahim’dir.” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 293, 316.)
“Âlemlerin en hayırlı kadınları Meryem bint İmran, Hatice bint Huveylid, Fâtıma bint Muhammed ve Firavun’un karısı Âsiye bint Müzahim’dir.” (İbn Hibban, es-Sahih, XV, 401.)
Mekke’nin soylu, zengin, tüccar kadını Hatice (r.a.); hayatının son demlerini, Şi’b-i Ebî Talib’te, muhasara altında, açlık ve yoklukla mücadele etmeye terk edilmiş haldeki Resûl-i Ekrem ve Müslümanlarla omuz omuza geçirdi. Hiçbir zorluk onu Resûlullah’ın yanında yer almaktan alıkoyamadı. Tüm varlığını onun davası uğruna harcadı. Mekkelilerin Müslümanları boykota son vermelerinin hemen ardından, Medine’ye hicretten üç sene önce, hayata gözlerini yumdu. Bu vefat Peygamberimizin gönlünde çok derin bir üzüntü bıraktı. Öylesine derin bir üzüntüydü ki, Hatice’nin vefat senesi tarihe “hüzün yılı” olarak kaydedildi. Allah’ın selamına mazhar bu değerli kadını Resûl-i Ekrem hiç ama hiç unutmadı.
 
  Doç. Dr. Ayşe Esra ŞAHYAR / Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
Diyanet dergi

İMAN - İTAAT

İMAN- İTAAT Bizler bazı şeyleri ya yanlış anlıyoruz yada işimize öyle geliyor o şekilde kullanıyor, davranıyor , savunuyoruz. Alla...