22 Haziran 2017 Perşembe

CUMA NAMAZI // CUMA BAYRAMI

CUMA NAMAZI / BAYRAMI

İslam dini her zaman önem vermiş cemaate; Mü'minlerin bir ve beraber olmalarına, bu birlik ve beraberliği gün içinde belirli aralıklarla beş vakit olarak belirlemiş. Camiye giden Müslüman, diğer kardeşini görecek hal ve hatırını soracak, derdi varsa derdine derman, borcuna çare, sağlığına duacı, kısaca acılar ve sevinçler paylaşılacak böylece biri azalırken bir diğeri çoğalacak. 

Günlük camiye gidemeyenler ise haftalık gidecekler. Onlarda bir hafta içindeki acıları ve sevinçleri duyacaklar, kardeşler arasındaki dayanışma ve kaynaşma artacak. 
Bu birlik ve beraberliğin daha da artması, bunun yanında düşmana da bir anlamda gövde gösterisi olarak, daha büyük kitlelerin ve hac vesilesi ile dünyanın dört bir tarafından gelen temsilcilerin, dost ve akrabaları ziyaret için gelenlerin de katılımı ile bayramlar, bayram namazları… Böylece bu birlik ve beraberlik, yardımlaşma ve dayanışma, derde derman sevince ortak olma artık dar bir çevreden ülke sathına ve dünya sathına yayılmıştır.

Cuma günü; gerçekten Müslüman için çok önemli bir gündür. Bu günde Mü'min, programını diğer din kardeşleri ile buluşma saati olan namaz vaktine göre ayarlamalıdır. Randevuya geç kalmamalı ve mutlaka orada olmalıdır. Bu randevuyu unutmaması için o taa bir gün öncesinden başlanmak üzere defalarca uyarılır. Perşembe akşamı, yatsı namazlarından önce sela verilir. "Yarın Cuma, sakın unutma!" Yatsı namazından önce imamlarımız yasinler, tebarekeler, okur. Böylece biz bir kez daha ikaz ediliriz, yarının önemi hakkında. Ama aslında burada bir husus daha vardır ki okunanlar geçmişlerimizin ruhlarına gönderilir, böylece ölülerde uyarılır, haber verilir yarının Cuma olduğu hakkında... Yine günahlara tövbe edilir, tecdid-i iman yapılarak yarına günahlardan arınmış olarak girmeye gayret göstermenin çabası devam eder... Cuma günü, seher vakti yine bir seladır ezandan önce verilir. Burada da bize derin mesajlar ve uyarılar vardır. Hem bizi bu günün önemi bir kez daha hatırlatılırken, bize verilen sela ile ölüm hatırlatılır. Bir gün aynı selanın kendimiz içinde verileceği iliklerimize kadar işlenir. Ölümle beraber hatırlatılan Cuma gününün boş geçirilecek bir zaman dilimi olmadığı, bu günde ölümden sonrası için büyük kazançlar elde edilebileceği hatırlatılır. Ve bir sela daha, yeni bir ikaz "Sakın gaflete dalma! Bak Cuma vaktine bir saat gibi az bir zamanın kaldı. İşlerini ona göre ayarla, tedbirini, abdestin al, vaktinde buluşma mekânında ol."

Ve bir ikaz daha, başlar ezanlar okunmaya yine müezzin Müslümanları, Allah’ın varlığı, birliği, tek ilah oluşu, getirdiklerine uyulması, kendisine tabi olunması gereken peygamberin Hz. Muhammed (sas) olduğunu belirttikten sonra, namaza çağırır ve kurtuluşun namazda olduğunu söyler. "Haydi, namaza başlıyoruz çok az vaktin var. Senide aramızda görmek istiyoruz." temenni ve özlemini belirtir. Daha bitmedi, bir beş dakika sonra, son bir kez daha müezzin o gür sesiyle çağırır. "Bak imam hutbeye çıkıyor, birazdan da namaza başlayacağız, hutbeye yetişemedi isen namaza bari yetiş ki, bu birlik ve beraberlikte sen de olmalısın, hadi yetiş!" 
Evet, bu kadar önemli ki bizler için bu Cuma günü ve namazı, defalarca bıkmadan, usanmadan yalvarırcasına tekrar tekrar çağrılıyoruz. Ve elhamdülillah bizler bugün camilere baktığımızda bu çağrıya kulak verenleri görüyor ve seviniyoruz. Tabi biz içerde olduğumuz için dışarıda olanları görmüyoruz ama her şeye rağmen diğer günler bir kaç kişi ya da saf ile namaz kılınırken o gün caminin dolması, dışarılara hasırların serilmesi her şeye rağmen sevindirici. Birlik ve beraberlik, saygı ve sevgi, yardımlaşma ve dayanışma, paylaşma ve dertleşmek açısından önemli. Bu dışarıda kalanları da içeri alacak olanlar bizleriz. İş arkadaşımızı, komşumuzu, akrabamızı, oğlumuzu, torunumuza camiye giderken beraber gitmek için, onu kırmadan ve usandırmadan davet edeceğiz…

İş buraya kadar güzel bir gün öncesinden beri devam eden çağrı ve davete kulak verip camiye, namaza gittik. Ama maalesef imam farzın selamını verir vermez camiden kaçarcasına, koştururcasına çıkıp gittik. Oldu mu şimdi! Cuma namazı kaç rekât, bizler günlük kıldığımız namazlarda farzdan sonra çıkıp gidiyor muyuz? Öğlenin, akşamın, yatsının son sünnetinden ne farkı var, ya da ne eksiği var ki Cumanın son sünnetini kılmadan gidiyoruz. Son sünneti kılıp çıkmak yerinde bir davranış mı? O da değil, niye kılmıyoruz zuhr-u ahiri dediğimiz namazı, vaktin son sünnetini? Bunlara gerek yok, bunlar uydurma, fazlalık diyebiliriz. Ama kılarsanız kaybedeceğiniz neyiniz var, kazanacağınız ise çok şeyiniz. Bu asırlardır uygulanıp bize kadar gelmiş bir güzellik, Cuma günü bir kaza namazı kılmanın, Allah rızası için namaz kılmanın ne kaybı olabilir, İslama, İslamın itikat hususlarına, müslümanın dinine, imanına, inancına ne zararı dokuna bilir. Bu uygulamayı şuna benzetemez miyiz, akşam namazından sonra kıldığımız evvabin namazına... 

İşte burada cemaatin selamdan sonra perdeypey çıkması ile boşalan camiye karşı imamın tesbihat ve dua için geri döndüğünde ki manzarayı, teşbihte hata olmasın, Timur ile Nasreddin Hoca'nın fil hikâyesine benzetiyorum, aklıma o hadise geliyor. Malumunuz köylüler Timur'un gönderdiği tek filden bıkmışlar, artık onu doyuramaz, ona bakamaz hale gelmişler. Timur'dan da korktukları için gidip dertlerini anlatamamışlar. Bu işi bir hoca çözer deyip durumu izah etmişler. Hoca kendilerinin de gelmesi şartı ile bu isteği kabul eder. Ve Hoca, Timur'un huzuruna çıkar, geri dönüp bakar ki hiç köylü kalmamış, her biri korkularından birer birer yolda kaçmışlar. Durum karşısında Hoca ne için geldiğini soran Timur'a ne desin. "Köylüler fili çok sevdiler yanına bir tane eş istiyorlar."

Evet, bir gün öncesinden verilen haberle cemaat imamın arkasında farz da saf saf oluyor, cami doluyor. Ve tam imam bu sevincini izhar edecek, gelenlere karşı memnuniyetini dile getirecek, onlar için Cenab-ı Hakk'a dua edecek, af, bağışlanma dileyecek... Geri dönüp bakıyor kimse kalmamış. Ne desin Cenab-ı Hakk'a, nasıl dua etsin, kimin için etsin. Senin için edecekti ama sen yoksun...
Dua; bütün kapıları açan, düğümleri çözen, dertleri dindiren, belalara karşı kalkan olan dua farda olduğu gibi hep beraber olmalıydı. O birlikte söylenen âminlerin çokluğu ve içtenliği üzerimize rahmet, bereket olarak yağmalı idi.    

Öyleyse var mısınız? Bu hafta, arkadaşımız, komşumuz, akrabamız, oğlumuz, torunumuz ile Cuma namazı kılmak için camiye gitmeye…
Öyleyse var mısınız? Bu hafta, Cuma namazında camiden en son çıkanlardan olmaya…
Öyleyse var mısınız? Bu hafta imam geri döndüğünde göz göze gelmeye…
Öyleyse var mısınız? Bu hafta birlikte tespih çekmenin tadına varmaya…
Öyleyse var mısınız? Bu hafta birlikte duaya “Âmin” demenin haz ve coşkusunu yaşamaya…
Öyleyse var mısınız? …

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İMAN - İTAAT

İMAN- İTAAT Bizler bazı şeyleri ya yanlış anlıyoruz yada işimize öyle geliyor o şekilde kullanıyor, davranıyor , savunuyoruz. Alla...