Nefis, fare misali her şeyimizi kemirmekte, böylece onların bütün güzelliğini bozup mahvetmektedir. O, bizim yarınlar için bin bir zahmetle kazanıp biriktirdiğimiz neyimiz varsa açmış olduğu küçücük bir delikten bize fark ettirmeden kaçırmakta ve bizim iflasımızı hazırlamaktadır. Bizim nefis faremiz de her fırsatta bizim yıllarca biriktirdiğimiz ibadet ve amellerimizi çalıp yok etmektedir. Yeni sermayeler elde etmemize de mani olmaktadır. Nefis faresi, gönül şehrimizin hırsızıdır. Her bir delikten çıkarak fena fikir ve düşünceleriyle oradaki güzellikleri harap etmek ister. Kalp ve gönül gözümüzü köreltir.[1]
“Eğer bizim ambarımızda hırsız bir fare yoksa kırk yıllık ibadet buğdayı nerde?
Farenin yurdu topraktır. Allah’ın kendisine yetecek kadar vermiş olduğu akıl ile yeraltında iz bilir, yolunu bulur. Kendisinin lokması olan toprağı ufalar durur. Kendisinde nefis faresi hâkim olan kişi de lokmayı yani ancak dünya hayatını düşünür. Onun her türlü yol ve yordamını bilir ve aklını bu yönde kullanır. Her türlü bilgi ve hüneri dünya için öğrenir. Her ameli dünyayı kazanmak, şan ve şeref elde etmeye yöneliktir. Bu şekilde fare gibi toprak altından üstüne çıkamaz. Nefsin hevâ ve arzularını terk edemez.[3]
“Kişiye fare dedim, çünkü yeri, yurdu topraktır. Farenin de geçim yeri topraktan ibarettir.
Yolları, izleri bilmez değil, bilir ama yer altındakileri bilir. O, her yanda toprağı delmiş, delik deşik etmiştir
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder