Hz. Mevlânâ tavşanın hileyle aslanı nasıl kuyunun dibine gönderdiği hikâyesi ile nefsin hilelerini ve onun hilelerle kişiyi nasıl doğruluktan ayırabileceğini gözler önüne serer.
“Bir sahrada gezeleyen hayvanlar daima tedirginlik içindedirler. Çünkü bir aslan onlara saldırarak yakaladığını yemektedir. Böyle korku içinde hayatlarını devam ettirmektense, aslanla anlaşırlar içlerinden birisi her gün aslanın yanına yemesi için gidecektir. Sıra tavşana gelir. Ve tavşan itiraz ederek bunun bu şekil devam etmemesi gerektiğini haykırır. Onun bu çıkışı karşısında diğer hayvanlar aslandan korkularından tedirgin olarak, tavşanı itiraz etmeyip aslanı kızdırmadan gitmesi için zorlarlar. Tavşan, bu işe bir son vereceğini söyleyerekten ayrılır. Yolda bir plan hazırlar, aslanın yanına geç gelince aslan ona kızaraktan niçin geciktiğini sorunca, aslında kendisinin yemek için yetmeyeceği için iki kişi geldiklerini ancak yolda önlerine çıkan başka bir aslanın onu rehin aldığını bundan sonra bütün avları alacağını, kendisini de bunu haber vermek için salıverdiğini söyler. Bu duruma çok sinirlenen aslan hemen tavşana diğer aslana nerede rastladığını göstermesini söyler. Ve yola çıkarlar bir kuyunun yanına yaklaşınca tavşan, diğer aslandan çok korktuğunu bunun için kendisini kucağına almasını ister. Aslan onu kucağına alınca, diğer aslanın saklandığı yer olarak onu kuyunun başına götürür. Aslanında içinde olduğunu söyler. Aslan, tavşan kucağında kuyuya bakınca suyun yüzeyine yansıyan kendi resmini, diğer aslanın rehin aldığı tavşanı kucağında tutuyor olduğunu zannederek tavşanı pırlatır. Kendisi de aslanı öldürmek için kuyunun içine dalar ve boğularak ölür. Böylece tavşan hilesiyle aslanı yenerek onu bir tehlike olarak ortadan kaldırmıştır. Olay karşısında bütün hayvanlar büyük bir neşe içinde gülüp, eğlenmeye başlarlar ve tavşanı minnet içinde tebrik ederler.”[1]
Bunun gibi hilekâr nefsimiz bizi çeşitli haz ve lezzetlerle aldatıp dünya kuyusunun dibini boylamamızı sağlayacaktır. Aslında kuvvetli bir aslan olan ruh, mâlâyani şeylerle meşgul olmaya başlayınca kendi benliğini unutup nefse teslim olmuştur.[2]
Burada aslan ile murad nefs-i emmâre, hayvanlar ile murad insanlardaki bütün hisler ve tavşan ile de murad insanın aklıdır. Bu takdirde tavşan olan aklın artık nefis aslanının peşinde koşmanın, onun dediklerini yapmanın yanlışlığını ifade edip itiraz etmesi ile nefis olan aslanı çok güçlü kuvvetli sanan diğer hayvanlar/hisler, aklı nefse tabi olması konusunda zorlarlar. Bu ikisinin karşı karşıya gelmesi ile kargaşa çıkmasından çekinirler.[3]
“Onun hile ve tuzağı aslana kemenetti. Ne tuhaf tavşan ki bir aslanı avlıyor![4]
Düşman sözü dinleyenin hâli budur. Hasetçinin dostu olanın uğradığı cezayı gör![5]
Ey kişi! Sen, bu dünya kuyusunun dibinde mahpus kalan bir aslansın. Tavşan gibi olan nefsin, seni nasıl kahretti?
Senin tavşan nefsin sahrada yiyip içmekte, zevk ve sefa etmekte. Sen ise şu dedikodu, bahis ve münakaşa kuyusunun dibindesin!”[6]
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder