14 Haziran 2017 Çarşamba

ZEYNEP // RASULÜLLAH KIZI

ZEYNEP // RASULÜLLAH KIZI

ZEYNEP BİNT RASULÜLLAH

Bedir Gazvesi Müslümanların zaferiyle sonuçlanmış, Mekke müşriklerinin bir kısmı öldürülmüş, bir kısmı Müslümanlar tarafından esir alınmıştı. Esirlerin bir kısmı fidye karşılığı serbest bırakılacaktı. Mekkeliler esir düşen yakınlarını kurtarmak için fidyelerini göndermeye başlamışlardı bile. Rasulüllah fidye olarak gönderilen mallara bakarken birden bire sarsıldı. Gözleri doldu, hüzünlendi. Allah Rasulü’nü bu denli duygulandıran şey, sevgili eşi Hz. Hatice’nin gerdanlığını fidye olarak gönderilen mallar arasında görmesiydi. Bu gerdanlığı gönderen ise kızı Zeynep’ten başkası değildi. Zeynep, Müslümanlara esir düşen kocası Ebu’l-Âs’ı esaretten kurtarmak için annesinin düğün hediyesi olarak kendisine taktığı gerdanlıktan başka bir şey bulamamış, çok sevdiği eşi için bu kıymetli gerdanlığı feda etmek hususunda hiçbir tereddüde düşmemiş görünüyordu.

Zeynep ve Ebu’l-Âs teyze çocukları idi. İslamiyet’in henüz ilk yıllarında dünya evine girmişlerdi. Zeynep, bir peygamber kızı olarak İslam’la şereflenmiş ancak Mekke’nin zengin tüccarlarından biri olan Ebu’l-Âs Müslüman olmamıştı. Mekkeli müşriklerin, Zeynep’i boşaması yönündeki baskılarına rağmen Zeynep’e duyduğu muhabbetle vefakâr bir eş olmuş, karısını terk etmeye yanaşmamıştı.

Şimdi de vefa gösterme sırası Zeynep’e gelmişti. Bedir’de esir düşen kıymetli eşine, evlatları Ümame ve Ali’nin babasına özgürlük bahşetmeliydi. Allah Rasulü, düğün günü Hatice’nin kızına taktığı gerdanlığa hüzünle baktı. Gerdanlığın Zeynep’e iade edilmesini, Ebu’l-Âs’ın da serbest bırakılmasını arzuluyordu.

Ashap onun bu talebine canıgönülden olumlu karşılık verdi. Artık Ebu’l-Âs serbestti. Ancak Allah’ın elçisinin damadından bir isteği vardı. Zeynep, Mekke’den ayrılacak Medine’ye hicret edecekti. Ebu’l Âs, Allah elçisinin talebine itiraz etmedi. Mekke’ye döner dönmez âdeta bağrına taş basarak hanımı Zeynep’i, kardeşi Kinane ile beraber yola çıkardı. Zeynep için geç de olsa hicret yolculuğu başlamıştı.

Bu yolculuk geç olduğu kadar güç bir yolculuk da olacaktı. Karnında bebeğiyle Medine’ye doğru yola çıkan Zeynep, bazı Kureyşliler’in Rasulüllah’a duydukları öfkelerinin hedefi oldu. Hebbar ve Nafi isimlerinde iki adam devesini mızrakla ürküterek Zeynep’i bir kayanın üstüne düşürdüler.

Bu saldırı ile Zeynep, karnındaki bebeği düşürdü, kaburga kemikleri kırıldı. Bu kırıklar onun birkaç sene sonra, genç yaşta dünyadan ayrılmasına sebep olacak derecede ağır kırıklardı. Zeynep senelerce, ölünceye kadar bu kırıkların acısını hissedecekti. Bu zorlu hicret yolculuğu ile Medine’ye vardığında, Zeynep hem bedenen yaralı idi hem de eşinden ayrılmanın getirdiği hüzün yüreğini sarmıştı. Ancak “mümin kadınların sadece mümin erkekler ile evli olabileceğine” dair ilahî hükme teslimiyet her duygudan ağır basmaktaydı. Ebu’l-Âs, Rasulüllah’a verdiği sözü tutmuş, Zeynep’in hicret etmesine müsaade etmişti. Kendisi de bir yandan ticaretle meşgul olmaya devam etmekteydi.

Kureyşliler’in güvenini sağlamış bu asil ve dürüst tüccar, bir Suriye yolculuğu dönüşünde, yanında Kureyş’in mallarıyla Mekke istikametinde iken Müslümanlar tarafından tekrar esir alındı. Mallarına en kondu. Ebu’l-Âs’ın sığınıp yardım isteyeceği tek bir kişi vardı: Gönlünde hâlâ mümtaz yerini koruyan Zeynep. Onun da aynı duygularla dolu olduğundan emindi. Bir fırsatını bulup kaçtı ve Medine’ye gelerek Zeynep’e sığındı. Kendisine eman vermesini istedi Zeynep’ten. Kureyşliler’in mallarının iadesini talep etti. Zeynep, Ebu’l-Âs’ı ikinci bir defa daha kurtarmaya teşebbüs edecekti. Bir sabah namazı vakti, Rasulüllah’ı ve diğer Müslümanları şaşırtan duyurusunu yapmaktan çekinmedi:

- Ebu’l-Âs benim güvencem altındadır! Eman verme herkese eşit olarak tanınmış bir yetki olduğu için Zeynep’in bu güvencesi tüm Müslümanlar için bağlayıcı oldu. Ebu’l-Âs serbest kalarak Mekkeliler’in mallarını Müslümanlar’dan teslim aldı. Allah Rasulü kızı ile Ebu’lÂs arasındaki muhabbetin devam ettiğinin farkında idi.

Ancak Ebu’l-Âs’ın Müslüman olmadığını ve bir araya gelemeyeceklerini tekrar kızına hatırlattı. Zeynep için ilahî hükme itaat her şeyin üstündeydi. Ebu’l-Âs Müslüman olmaya karar vermişti çoktan. Ama bu asil tüccar Medine’de Zeynep’e sığındığı günlerde Müslümanlığını ilan etse, Mekkeliler bu Müslümanlığı, onların mallarına el koyma amaçlı bir din değiştirme zannedebilirlerdi.

Böyle bir yanlış anlaşılmaya mahal vermemek için Mekke’ye geri geldi. Tüm Mekkeliler’e ticari mallarını teslim etti. Alacak verecek defterleri kapandıktan sonra herkesi şaşırtan duyuruyu yaptı: Artık Müslüman olmuştu. Bu karar, Zeynep ile tekrar evlenmesinin önündeki engeli de kaldırmış oldu. Medine yolu şimdi de Ebu’l-Âs için hem hicret hem de peygamber kızı Zeynep’e ulaştıracak kutlu bir yoldu.

Hicretin yedinci senesi bu hazin muhabbet hikâyesi yeniden vuslat ile sevince dönüştü. Allah ve peygamber sevgisini tüm sevgilerin üstünde tutan Zeynep, teslimiyetinin mükâfatını dünyada da almış, sevgili eşi Ebu’l-Âs’a kavuşmuştu.

Ama âdeta mayasında hüzün olan bu beraberliğe Zeynep’in gitgide artan ağrılarının gölgesi düşmekteydi. Hicret yolunda aldığı yaraların tesiri artmakta, peygamber kızına şehitlik yolu açılmaktaydı. Zeynep’in Ebu’l-Âs ile beraberliği sadece bir sene sürebildi. Hicretin sekizinci senesinin başında, Baki kabristanlığı peygamber kızı Zeynep’i bağrına bastı. Ebu’l-Âs yine yalnız kaldı. Ali ve Ümame öksüz. Rasulüllah mahzun. Zeynep ise cennete kanatlanmış bir şehit idi.

YRD. DOÇ. DR. AYŞE ESRA ŞAHYAR  Marmara Ü. İlahiyat Fak. Öğr. Üyesi

DİYANET AİLE DERGİSİ  ŞUBAT 2017 43

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İMAN - İTAAT

İMAN- İTAAT Bizler bazı şeyleri ya yanlış anlıyoruz yada işimize öyle geliyor o şekilde kullanıyor, davranıyor , savunuyoruz. Alla...