Şehvet
Şiddetli
arzu ve bu arzulanan şeyi elde etmek için gösterilen olağanüstü çabadır;
şehvet. Şehvet, insanı madden ve mânen perişan eden unsurların başında gelir.
Nefsin, insanları peşine katıp aldattığı sıfatlarından en kötüsü, insanların
kolay aldandığı ve nihayetinde perişan olunduğu en tehlikeli olanıdır. Şehvet,
kişinin maddi ve mânevi âleminde ki düzeni bozar. Şehvet, insanın aklını
kullanamamasına, bunun neticesi gönül gözümüzün kapanmasıyla güzellikleri ve
hakikati görmesini engeller. İnsanın hem dünyada hem de âhirette rezil, suçlu
duruma düşmesine sebep olur.[1]
Şu
da bir gerçektir ki şehvet, insan ve de hayvan türünün devamı için bir
elzemdir. Çünkü şehvet olmasa, neslin devamı mümkün olmaz, yeryüzü harâbeye
dönüp, insanî muameleler geçersiz hâle gelirdi. O zaman, şehveti iyi tanıyıp,
ayırt etmek, fayda ve zararını bilmek, faydalı yerde, faydalı amelleri elde
etmek için yönlendirip, kullanmak lazımdır.
Şehvet,
Cenâb-ı Hakk’ın insana vermiş olduğu bir lütuf ve ihsandır. Helal ve meşru olan
bu iş ve dünya hayatının helal şeyleri ancak haddin aşılması durumunda kötü ve
çirkin bir hâl alır. Tasavvuf ehlinin de kişide bulunmasını istemediği şehvet;
âyet-i kerîmelerde de yerilen, çirkinliğine değinilen, insanı azgınlığa götürüp
Hakk’ın emirlerinden uzaklaştıran aşırı şehevî ihtiras ve arzuların her
türlüsüdür. Çünkü bu arzular kontrol edilemezse ilahlaşır da insan bu
lezzetlerin esiri olur. Kulluk sıfatını şehevî isteklerine yönlendirir.[2]
Şehvetin
çeşitleri vardır. Nefsâni şehvet; mevki, makam, büyüklük sevgisi, başkaları
tarafından saygı duyulma arzusu, kendisini karşı her türlü fiil ve hareketin
olmamasını isteme, kızıp öfkelenme gibi şeyleri kapsar. Cismâni şehvet ise;
yemek, içmek, evlenmek, güzel görünmek, güzel şeylere sahip olmak gibi
isteklerdir.[3]
İnsan,
kendisini helâke götürecek olan şehvetin bu türlüsünden uzak olmak için, bütün
kuvvet ve gayretini ortaya koyup, sabırla direnmelidir. Bütün bu çirkinliğin,
arzu ve isteğin kaynağının nefis olduğunu unutmayıp, onun vesveselerine
kanmamalıdır. Çünkü şehvete galip gelmek dinin bir gâyesidir. Bu şehvet ateşini
ancak mücâhede ve riyâzet ile söndürmek mümkündür. Ona hâkim olmanın
yollarından biri de şiddetli açlık, Allah (cc) korkusu ve sevgisidir.[4]
İmâm
Gazzâlî de, nefsin sıfatlarından
birçoğuna geniş yer verdiği İhyâ’sında
“Kitabü Kesri’ş-şehveteyn” adı altında mide ve fecr şehveti hakkında sekiz bab
da, bunların zararları, kontrol altına almanın yolları ve kontrol altına
almanın fazileti hakkında geniş bilgi vermiştir.[5]
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder