1 Temmuz 2017 Cumartesi

NEFİS, NEFSİN SIFATLARI, Tûl-i Ömür, Tûl-i Emel


Tûl-i Ömür, Tûl-i Emel

Bu aşırı hırsın neticesi insanı uzun yaşamak arzusuna götürecektir. Çünkü kişi ne kadar hırsla, güç ve kuvvetiyle yetiştirmeye, bitirmeye çalışsa da bu dünyanın işi bitmek bilmeyecektir. Bu vakitte, bu bitmek bilmeyen işleri tamamlayabilmek için uzun ömür isteyecektir. Bu koşuşturmada ölümü, âhireti unutacak da iki dünyada da perişan olacaktır.

İşte nefsin, Hak yolcularının yoluna kurduğu en büyük tuzaklardan biride aşırıya kaçan dünya sevgisi ve bu dünyada ki sonu gelmeyen arzu ve istekler için uzun yaşamak arzusudur. Tasavvuf yolundaki yolcu için en büyük tehlikelerde biri de dünya ve uzun yaşama arzu isteğidir. Bu sevgi ve alakayı kesemeyen sâlikin tekrar nefsâniyete dönmesi kaçınılmaz sondur.[1]

İmam Gazzâlî, dünyaya ne kadar değer vermek, onda ne kadar meşgul olmak gerektiğini, bunu ayarlayamayanların ne gibi sonuçlar, nimet veya ceza ile karşılaşacağını gemi yolculuğu benzetmesi ile gözler önüne serer.[2]

Cenâb-ı Hak da bu emelin bizleri oyalayıp, âhireti unutturacağını, yeme, içme istek ve arzusuna dalmanın neticesinin hüsran olacağını bildirir.[3] Dünya hayatının fâniliği, dünya nimetlerinin yok olacağı ve bir imtihan olduğu asıl güzelliklerin ise âhiret hayatında olduğu hususunda da Kur’ân-ı Kerîm de çok sayıda âyeti kerime vardır.[4]

Hz. Peygamber Efendimizin bizlere örnek olan hayatına baktığımızda da onun hiçbir zaman dünyaya değer vermediği gibi, o dünyanın malını da arzu etmemiş, istememiştir. Tûl-i emel hususunda da bu arzu ve isteğin hiç zaman yok olup azalmayacağı hatta insan yaşlandıkça bu arzunun gönlünde geç kalacağını belirtirken insanoğlunun gözünün de doymak bilmeyeceği ikazını yapar.[5]

Cehâlet ve dünya sevgisinden kaynaklanan tûl-i emeli kişi, dünyanın geçiciliği, ölümün herkes için ve her an vuku bulacağını göz onunda bulundurarak kalbinden atmalıdır. Kişiye yakışanda ömrünün kısalığını, bu kısa zamanda âhireti için çalışmak zorunda olduğunu bilip kasr-ı emelin faziletini idrak ederek ona göre hayatına bir düzen vermelidir.[6]



[1] Kuşeyrî, a.g.e. s. 593.
[2] Gazâlî, a.g.e. III. 487, 488
[3] el-Hicr 15/3
[4] el-Kehf 18/45, 46; Âl-i imrân 3/185; el-Hadîd 57/20; en-Nisâ 4/77; el-En’âm 6/32; et-Teğâbün 64/15; el-Münafikûn 63/9
[5] Buhârî, “Rikâk”, 5, 10
[6] İmâm Gazâlî, İhyâu ‘Ulûmi’d-Dîn, (terc. Ahmed Serdaroğlu), Bedir Yayınevi, İstanbul 1987, IV. 804-818; Muhasibî, a.g.e. s. 274.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İMAN - İTAAT

İMAN- İTAAT Bizler bazı şeyleri ya yanlış anlıyoruz yada işimize öyle geliyor o şekilde kullanıyor, davranıyor , savunuyoruz. Alla...