Tûl-i Ömür, Tûl-i Emel
Bu
aşırı hırsın neticesi insanı uzun yaşamak arzusuna götürecektir. Çünkü kişi ne
kadar hırsla, güç ve kuvvetiyle yetiştirmeye, bitirmeye çalışsa da bu dünyanın
işi bitmek bilmeyecektir. Bu vakitte, bu bitmek bilmeyen işleri tamamlayabilmek
için uzun ömür isteyecektir. Bu koşuşturmada ölümü, âhireti unutacak da iki
dünyada da perişan olacaktır.
İşte
nefsin, Hak yolcularının yoluna kurduğu en büyük tuzaklardan biride aşırıya
kaçan dünya sevgisi ve bu dünyada ki sonu gelmeyen arzu ve istekler için uzun
yaşamak arzusudur. Tasavvuf yolundaki yolcu için en büyük tehlikelerde biri de
dünya ve uzun yaşama arzu isteğidir. Bu sevgi ve alakayı kesemeyen sâlikin
tekrar nefsâniyete dönmesi kaçınılmaz sondur.[1]
İmam
Gazzâlî, dünyaya ne kadar değer vermek, onda ne kadar meşgul olmak gerektiğini,
bunu ayarlayamayanların ne gibi sonuçlar, nimet veya ceza ile karşılaşacağını
gemi yolculuğu benzetmesi ile gözler önüne serer.[2]
Cenâb-ı
Hak da bu emelin bizleri oyalayıp, âhireti unutturacağını, yeme, içme istek ve
arzusuna dalmanın neticesinin hüsran olacağını bildirir.[3] Dünya
hayatının fâniliği, dünya nimetlerinin yok olacağı ve bir imtihan olduğu asıl
güzelliklerin ise âhiret hayatında olduğu hususunda da Kur’ân-ı Kerîm de çok
sayıda âyeti kerime vardır.[4]
Hz.
Peygamber Efendimizin bizlere örnek olan hayatına baktığımızda da onun hiçbir
zaman dünyaya değer vermediği gibi, o dünyanın malını da arzu etmemiş,
istememiştir. Tûl-i emel hususunda da bu arzu ve isteğin hiç zaman yok olup
azalmayacağı hatta insan yaşlandıkça bu arzunun gönlünde geç kalacağını
belirtirken insanoğlunun gözünün de doymak bilmeyeceği ikazını yapar.[5]
Cehâlet
ve dünya sevgisinden kaynaklanan tûl-i emeli kişi, dünyanın geçiciliği, ölümün
herkes için ve her an vuku bulacağını göz onunda bulundurarak kalbinden
atmalıdır. Kişiye yakışanda ömrünün kısalığını, bu kısa zamanda âhireti için
çalışmak zorunda olduğunu bilip kasr-ı emelin faziletini idrak ederek ona göre
hayatına bir düzen vermelidir.[6]
[1] Kuşeyrî, a.g.e. s. 593.
[2] Gazâlî, a.g.e. III. 487, 488
[3] el-Hicr 15/3
[4] el-Kehf 18/45, 46; Âl-i imrân
3/185; el-Hadîd 57/20; en-Nisâ 4/77; el-En’âm 6/32; et-Teğâbün 64/15;
el-Münafikûn 63/9
[5] Buhârî, “Rikâk”, 5, 10
[6] İmâm Gazâlî, İhyâu ‘Ulûmi’d-Dîn, (terc. Ahmed Serdaroğlu), Bedir Yayınevi,
İstanbul 1987, IV. 804-818; Muhasibî, a.g.e. s. 274.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder