OKU!
KARANLIKTI gece… Ve sessizdi…
Zeminden kopardığı birkaç kum taneciğni usulca savuran rüzgârdan başa kimse yoktu etrafta.
Durmuştu dünya… Âdeta…
Biri vardı mağarada… Gölgelerin içinde, oturmuş tefekküre dalmıştı kendince…
Sessizliğini gecenin, ilahî bir emir böldü önce… “Oku!”
İçerideki üperdi sonra ve mukabele etti: “Ben okuma bilmem…”
Emri getiren; sarılarak Sevgiliye, dedi tekrar: “Oku!”
Yanıt yine değişmedi: “Ben okuma bilmem…”
Sonra olanca azametiyle sarılarak tekrar yine seslendi: “Oku!”
“Ben okuma bilmem ki” diye cevap verdi En sevgilinin sevgilisi…
“Yaratan Rabbinin adıyla oku!”
Karanlıktı gece… Ve emir geldi…
Okumaya başladı Sevgili…
Okudu, önce kendini… Çünkü okumak kendini bilmekti…
Okudu eşyayı okudu eşyanın hakikatini… Okudukça yükseldi, yükseldikçe okudu… Çünkü makam-ı insana yalnızca okunarak gidilirdi…
Karanlık geceden sonra, okudu Sevgili… Günlerce, gecelerce, yılarca hem de…
Emr-i ilahîi okudu… “Dedi: Rabbiniz Allah’tı! O, birdir ve haktır! Varlığında ne şek ne de en
ufak bir şüphe vardır…” Bu sırların ardında nice hakikat vardı…
Dini insanlığa okudu Sevgili, gece güdüz… İsanlığı dine okudu… Çünkü okumak bir yönüyle
de davet etmekti…
Okunanlar icabet etti… Hemen… Fevc fevc… Çünkü çağıran Sevgiliydi… Sevgili’nin davetine
koşar adım gidilmez miydi? Oysa biliyordu hepsi; zordu çıkılan yol, yorucuydu, sert ve
yokuşluydu. Ama yol O’nun, varlık O’nundu… Hem yolu okuyan rehber “Bir şahit, bir müjdeleyici,
bir uyarıcı; Allah’ın izniyle kendi yoluna çağıran bir davetçi ve aydınlatıcı bir kandil olarak
gönderilen” Habibullah idi… Hem onun yolu sıat-ı mütakim değil miydi?
“Gazaba uğrayanların sapkınların değil, kendilerine nimet verilenlerin yoluna” iletilenler okudu
sonra yıllarca, çağlarca… Lâ ilahe illallah okudu önce… Her işine başlarken Bismillah okudu…
Günün her vakti Elhamdülillah…
Karanlıktı gece… Ve sessizdi…
Sessizliğin sesini kesen ise “Oku!” emriydi…
Muhammed Kâmil YAYKAN
DİYANET AYLIK DERGİ KASIM 2016, 80
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder