26 Temmuz 2017 Çarşamba

ÖLÜM

ÖLÜM
Bütün işlerin sonunun ölüm, duracağı yerin mezar, kendisine gelenlerin Münker ve Nekir, gideceği yerin kıyamet, ebedi kalacağı yerin Cennet veya Cehennem den birinin olduğunu bilen bir kimse için ölümü düşünmekten daha mühim, ölüm için azık toplama endişesinden daha büyük bir tedbir olamaz.
Bunu yapabilenler ancak akıllı kimselerdir. Nitekim Peygamber Efendimiz akıllı kimseyi nefsine uymayan ve ölümden sonrası için amel işleyen, hazırlık yapan olarak belirtir. Ölümü hatırlayan bir kimse, bunun için azık toplamakla elbette meşgul olur. Kabrini Cennet bahçelerinden bir bahçe bulur. Ölümü unutup bütün maksadı dünya olan, ahiret azığını aklına bile getirmeyenin mezarı, Cehennem çukurlarından bir çukur olur.
Ölümü hatırlamak da üç şekilde olur
Dünya ile meşgul olan gafilin hatırlamasıdır. Ölümü hatırlar fakat kendisini dünya arzularından alacak diye onu sevmez. Bunun için ölümü kötüler. Ölümü bu şekilde hatırlaması kendisini Allah tan uzaklaştırır.
Tövbe edenlerin ölümü hatırlamasıdır. Daha çok korkmak için ölümü hatırlarlar. Tövbesini bozmaz. Geçmişteki hatalarını ve kaçırdığı fırsatları telafi için gayret eder.
Ariflerin ölümü hatırlamasıdır. Onların hatırlaması öldükten sonra va’dedilen Allah’a kavuşmak içindir. Seven, sevdiğinin va’dini, sözünü unutmaz.
Ölüm büyük bir iş, büyük bir tehlikedir. İnsanlar bunu hatırlasalar bile fazla tesir etmiyor. Çünkü kalpler dünya meşgalesiyle çok doludur. Ölümün yaklaştığının farkındadır, bilincinde değildir.
Ölen dostlara, arkadaşlara bakmak, onları düşünmek dünyada ki mevkilerini, işlerini, sıkıntılarını, neşelerini, dünyada neye kavuştuklarını, ölümü nasıl unuttukları, umutlarını ve beklemedikleri bir zamanda ahiret için ellerinde hiçbir azık yokken ölümün gelip onları götürdüğünü düşünmek gerekmez miydi.
Şimdi mezardakilerin şekillerini, ne halde olduklarını azalarının bir birlerinden nasıl ayrıldığını, etlerini, derilerini, gözlerini ve dillerini böceklerin, kurtların nasıl yediğini, onların tüm bu sıkıntıları çekerken varislerin mallarını taksim edip rahat rahat neşe içinde yediklerini göz önüne getirmek lazımdır şimdi.
Gezdik, eğlendik, meşguliyetler bir birini kovaladı, gaflete dalmaya devam ettik. Yirmi sene sonrasına planlar yaptık, projeler hazırladık. Ama kefenimizin dokunmakta olduğunu hep göz ardı ettik.
Gafletin, hırsın, akılsızlığımızın, makamın, şan, şöhretin, sonu olmayan arzularımızın, bitmek tükenmek bilmeyen isteklerimizi, bir türlü eksilmeyen eksiklerimizi tamamlama telaşının peşinde körü körüne günleri harcadık.
Ölünün yanında olsak da hep ölümü uzaktan seyrettik. Daima da böyle seyredeceğimizi sandık. Cenazeler götürdük, götürüldüğünü seyrettik. Ama kendimizi götürmeyi kabullenemedik. Kendi ölümüzü göremedik.
Sabret büyünce yaparız, hazırlanırız dedik. İhtiyarlayıncaya kadar şu binayı yapayım, şu çocukları evlendireyim, şu torunları bir işe yerleştireyim, onları kimseye muhtaç etmeyeyim, bağdı, bahçeydi, kattı, yattı, makamdı, mevkiydi, paraydı, puldu, şandı, şöhretti derken kendimiz muhtaç olduk küçük bir himmete. Ama kimden bula şimdi himmeti.
Ne diyelim
Senden başka gözüm yaşım, kimseler silmez ALLAHım…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İMAN - İTAAT

İMAN- İTAAT Bizler bazı şeyleri ya yanlış anlıyoruz yada işimize öyle geliyor o şekilde kullanıyor, davranıyor , savunuyoruz. Alla...