Hz. Ayşe’nin Hayatı
Kimlik Bilgisi
Adı: Ayşe
Baba Adı: Ebu Bekir
Anne Adı:
Doğum Yeri: Mekke
Doğum Tarihi: 612
Şahadet Yılı: 678
Aişe bint Ebu Bekir (Arapça: عائ
شة ب نت
أب ي ب
كر ) veya kısaca Aişe
(612-678) İslam peygamberi Muhammed'in eşlerinden biri, halife Ebu Bekir'in
kızıdır. Muhammed gibi Kureyş kabilesindendir. Sünniler tarafından
"Müminlerin Annesi" lakabıyla anılır. Aişe, günümüze ulaşan birçok
hadisin kaynağı olarak kabul edilir. Bazı kaynaklarda Hz.Ayşe 6 yaşında iken
peygamberimiz ile evlendirildi denmekte ise de bu konuda kesin bir bilgi
bulunmamakta hatta birçok kişi tarafından yalanlanmaktadır.
Hz. Ayşe kimilerine göre İslam’ı kabul eden on dokuzuncu kişidir.
Hz. Ayşe, Peygamberimizin dul olmayan tek eşidir. Peygamberimiz genç yaşta olan
(17-18 yaşlarında: Hz. Aişe’nin ablası Esma hicrette 27 yaşındaydı. Hz. Aişe
ablasından 10 yaş küçük olduğuna göre onun da hicrette tam 17 yaşında olması
gerekir. Ayrıca Hz. Aişe peygamberimizden önce Cübeyr’le nişanlanmış, daha
sonra dini nedenlerle ayrılmışlardı. Demek ki evlenecek çağda bir kızdı,
nişanlanmış, nişan bozulmuş sonra peygamberimizle evlenmiştir.) Hz. Aişe ile
evlenir. Müslüman hanımların sormaya utandığı sorulara cevap vermesi için
peygamberimiz Hz. Aişe ile evlenmiş ve onu öğretmen olarak yetiştirmiştir. Hz.
Aişe peygamberimizden 2000 hadis rivayet etmiş, Müslüman kadın ve erkeklere
öğretmenlik yapmış, hatta Müslüman orduların komutanlığını dahi üstlenmiştir.
Hz. Ayşe'nin Evlilik Yaşı
1- "Hz. Muhammed henüz Mekke de iken ve bende oynayan
bir çocuk iken: "Onların vadeleri kıyamettir. Kıyamet ne dehşetli ve ne
acıdır!" mealindeki (kamer s. 46) ayet inmişti...(Buhari 1.cilt Telifil
Kur’an bahsi) " Bu sure Mekke devrinin birinci döneminde(4. yıl) inmiştir.
Hz.Aişe validemiz bu sure ve ayetleri net olarak hatırladığına göre, olayları
ayrıntılarıyla hatırlayabilmek ve sokakta oynayan bir çocuk olması için en az
beş veya altı yaşında (veya daha büyük) olması gerekir. Kamer suresi Mekke
devrinin dördüncü yılında indiğine göre dördüncü yılda beş-altı yaşında olması
gerekmektedir. Ayrıca Kız kardeşi Esma; Kardeşi Esma Abdullah bin Zübeyir’in
annesidir. Esma yüz yaşına kadar yaşamış ve Hicretin 73. yılında vefat etmiştir.
Hz. Aişe validemizden on yaş daha büyüktür. Hz. Ebu Bekir (r.a) kızı Esma ve
oğlu Abdullah Abdul Uzza’nın kızı Kayleden, Hz. Aişe ile Abdurrahman ise Ümm-i
Rümandan doğmuşlardır. Hz. Esma yüz yaşında ve hicri 73.
yılda öldüğüne göre hicret esnasında 27 yaşında olması gerekir. Bundan on yaş
küçük olan kardeşi Hz. Aişe validemizin de 17 yaşında olması gerekir ki bu da
aşağı yukarı Buhari de Hz. Aişe’nin kendi hadisindeki ifadeye uygun
düşmektedir. Rasûl-i Ekrem, Hicretin ilk senesi Hazreti Âişe ile evlendi. Hz.
Aişe validemiz peygamberimizle dokuz yıl beraber yaşamıştır. Onun Kur’an, hadis
ve fıkıh ilimlerindeki yerini bütün İslam âlimleri teslim etmektedir. O
devrinin en büyük âlimlerini tenkit etmiş, çeşitli konularda fetvalar vermiş,
Kur’an’ın ve sünnetin doğru anlaşılması konusunda insanlara önderlik etmiştir.
Sünneti Kur’an’la test etmenin ilk örneklerini vermiştir. Bu birikimi henüz
çocuk denecek yaşta bir insanın elde etmiş olmasını kabullenmek oldukça zordur.
2- Bu konuyu aydınlatan bir başka rivayette şöyledir: Hz.
Aişe validemiz henüz peygamberimizle evlenmeden önce Cübeyir bin Mut’im ile
nişanlanmıştı. Mut’im Hz. Aişeyi oğluna almakla evine Müslümanlığı sokacağını
düşünerek bu nikahı feshetmişti. Hz. Ebu Bekir (r.a) İslamı ilk kabul
edenlerden biri olduğuna göre; bu olayın vukuu, İslamın alenen duyurulmasından
veya şuyu bulmasından önce olması gerekir. İslam alenen açıklanıp Müslümanlar
Kabe yürüyüşü veya Safa tepesi toplantısından sonra topluma deşifre olduktan
sonra Ebu Bekir (r.a) ın Müslüman olduğu bilinince kızını almaktan vazgeçmiş
olması daha doğru görünmektedir. Bu olayda yine Hz. Aişe’nin peygamberimizle
evlenmeden önce evlilik çağına geldiğini ve nişanlandığını göstermektedir. Yani
değil Hz. Resulle nişanlanıp bir yıl sonra evlenmesi , daha önce evlenecek çağa
gelmişti, nişanlandı , zamanla İslam tebliği yayılınca Hz. Ebu Bekir'in
Müslüman olması bu işi bozdu...Daha sonra da Hz. Resul onunla nişanlanıp bir
yıl sonra da evlenmişti...Sıcak ülkelerde çocukların erken gelişip,
olgunlaştığı düşünülünce - Günümüzde bile Mısır'da ilkokul birinci sınıfa giden
kızlar ergenlik çağına girdiği - yani Mısır'daki 8 yaşındaki bir kız ,
Türkiye'deki 12-13 yaşındaki bir kız olgunluğuna gelip ; daha önce olgunlaşıp,
daha önce yaşlandığı - düşünülürse 17 -18 yaşındaki bir kızın Arabistan’daki
normal görüntü ve evlilik yaşı haliyle gelmiş bir yaş olduğu rahatlıkla kabul
edilmelidir.Hz. Aişe validemiz peygamberimizle dokuz yıl evli kalmışlardı.
Peygamberimizin vefatı esnasında İse 27 yaşında idi.
3- Mişkât sahibi der ki: Hazreti Âişe’nin hemşiresi Esma,
Hicret esnasında 27 yaşında idi. Aişe’den on yaş büyüktü. Hazreti Aişe de,
Esmadan on yaş küçük olduğuna göre, Hicrette onyedi yaşındaydı: (Asrı Scâdet,
C: 2, S: 1010.) Rasül-i Ekremle evlendiği zaman, 18 yaşında bulunuyordu.
Hazreti Âişenin altı yaşında nişanlandığı, dokuz yaşında nikahlandığı
hakkındaki rivayetler doğru değildir, tarihî hakikatlere aykırıdır.Hz.
Aişenin ablası Esma,
ondan yaklaşık 10 yaş büyüktü. Hz. Aişe evlendiğinde Hz.
Esma'nın yaklaşık 30 yaşında olduğu rivayet ediliyor. Buradan Hz. Aişenin
evlendiğinde 18-20 yaşlarında olduğu sonucuna varılmaktadır. 4- Hz. Peygamberin
evliliği, vahyin başlangıcından 10 yıl sonradır. Hz. Ayşe vahiy başlangıcından
beş altı yıl önce doğmuştur. Dolayısıyla Hz. Ayşe’nin peygamberimizle evlendiği
yaşın 17-18 olduğu ortaya çıkar. Bu konu, daha detaylı bir şekilde Mevlana
Şibli’ nin “Asr-ı saadet” kitabında geçer. (İst. 1928. 2/ 997)
5- Bugün hadis kitaplarımızda yer alan ve Hz. Aişe
validemizin Mekke yıllarıyla ilgili olarak anlattığı bazı rivayetler, onun
yaşını tespit edebilmemize yardımcı olacak niteliktedir. Mesela; Risâletten
kırk yıl önce gerçekleşen ve tarih belirlemede bir ölçü olarak kabul gören Fil
hadisesinden geriye kalan iki kişiyi Mekke'de dilenirken gördüğünü söylemesi;
Mekke'nin en sıkıntılı günlerinde Allah Resûlü'nün sabah-akşam kendi evlerine
geldiğini ve bu sıkıntılara dayanamayan babası Hz. Ebû Bekir'in de Nübüvvetin
5. veya 6. yılında Habeşistan'a hicret teşebbüsünde bulunduğunu detaylarıyla
birlikte anlatması; ilk defa namazın ikişer rekat farz kılındığını, mukim
olanlar için daha sonraları onun dört rekata çıkarıldığını, ancak sefer
durumlarında yine iki rekat olarak bırakıldığını ifade etmesi gibi rivayetler
onun yaşı konusunda bize ipuçları verecek niteliktedir.
6-Risâletin ilk günlerinde Müslüman olanların isimleri
sıralanırken, ablası Esmâ Vâlidemiz’le birlikte Âişe Vâlidemiz’in adı da
zikredilmektedir. Dikkat çekici olan bu zikrin, Hz. Osmân, Zübeyr ibn Avvâm,
Abdurrahmân ibn Avf, Sa’d ibn Ebî Vakkâs, Talha ibn Ubeydullah, Ebû Ubeyde ibn
Cerrâh ve Erkam ibn Ebi’l-Erkam gibi ‘Sâbikûn-u Evvelûn’ tabir edilen en
öndekilerin hemen arkasında; Abdullah ibn Mes’ûd, Ca’fer ibn Ebî Tâlib,
Abdullah ibn Cahş, Ebû Huzeyfe, Suhayb ibn Sinân, Ammâr ibn Yâsir ve Habbâb ibn
Erett
gibi isimlerden de önce gerçekleşiyor olmasıdır. Demek ki
Âişe Vâlidemiz, o gün küçük de olsa ‘irade’ beyanında bulunabilecek bir çağda
ve ilk Müslümanlar arasında yer alabilecek bir durumdadır. Söz konusu
bilgilerde ondan bahsedilirken, ‘O gün o küçüktü.’ şeklinde bir kaydın konulmuş
olması, bu manayı ayrıca teyit etmektedir.
7- Ablası Esmâ Vâlidemiz’in konumu da bu kanaati
güçlendirmektedir; zira onun, on beş yaşında iken Müslüman olduğu
bilinmektedir. Bilinen bir gerçek de onun, 595 yılında dünyaya gelmiş
olduğudur. Bütün bunlar, risâletin ilk yılı olan 610 tarihini göstermektedir.
Demek ki Âişe Vâlidemiz, yaşı küçük olmasına rağmen 610 yılında Müslüman
olmuştur. Bunun için o gün onun, en azından beş, altı veya yedi yaşlarında
olması gerekir ki, on üç
yıllık Mekke hayatıyla en az yedi aylık 5 Medine günleri de
bu tarihe ilave edildiğinde onun, Allah Resûlü ile evlendiği gün –risâletten
beş yıl önce dünyaya gelmiş olma ihtimalini esas alacak olursak- en azından on
sekiz yaşında olduğu sonucu ortaya çıkmaktadır.
8- Âişe Vâlidemiz’in vefat tarihi konusunda gelen rivayetler
de bu kanaati güçlendirmektedir. Zira onun vefat ettiği yıl ve o günkü yaşıyla
ilgili olarak hicrî 55, 56, 57, 58 veya 59;29 yaşıyla alakalı olarak da altmış
beş, altmış altı, altmış yedi veya yetmiş dört 7 gibi farklı tarih ve rakamdan
bahsedilmektedir. Bu ise, doğum tarihinde olduğu gibi onun vefat tarihiyle
ilgili de kesin bir kabulün olmadığını göstermektedir. Özellikle 58. yılında ve
74 yaşında iken vefat ettiğini ifade eden rivayette, onun vefat ettiği günün
çarşamba olduğu, vefat tarihinin, Ramazan ayının on yedinci gecesine denk
geldiği, vasiyeti üzerine Vitir namazından sonra Cennetü’l-Bakî’ye geceleyin
defnedildiği, yine vasiyeti gereği namazını, Hz. Ebû Hüreyre’nin kıldırdığı,
mezarına da, ablası Hz. Esmâ’nın iki oğlu Abdullah ile Urve, kardeşi
Muhammed’in iki oğlu Kâsım ve Abdullah ile diğer kardeşi Abdurrahman’ın oğlu
Abdullah gibi isimlerin indirdiği gibi detayların bulunması,8 diğerlerine
nispetle bu bilginin daha güçlü olduğu izlenimi vermektedir. Öyleyse bu tarihi
esas alarak bir hesaplama yapacak olursak onun, Efendimiz’in irtihalinden sonra
kırk sekiz yıl daha yaşadığını (48+10=58+13=71+3=74) görmekteyiz ki bu hesaba
göre o, risâletten üç yıl önce dünyaya gelmiş demektir.Bu durumda evlendiği gün
onun, (74–48=26–9=17+7 ay) on yedi yılını yedi ay geçtiği
anlaşılmaktadır.Kısaca: Hicri 58. yılda, 74 yaşında vefat etti ise,
Efendimiz'den sonra 48 yıl dul olarak yaşadı ise, Allah Resulü ile evliliği de
9 yıl sürdü ise; demek ki, Aişe validemiz, Efendimiz Daru'l-Beka'ya hicret
ettiğinde 26, evlendiğinde ise 17–18 yaşlarındaydı. Suudi araştırmacı ve
tarihçilerden Süheyla Zeynelabidin ise Hz. Ayşe`nin Peygamberimiz ile
evlendiğinde yaşının 19 olduğunu araştırmaları sonucu ulaşmıştır. Burada akla,
"Madem öyle; bugüne kadar bu mesele niye bu şekilde gündeme gelmedi?"
şeklinde bir soru gelmektedir. Yakın zamana kadar bu hususta olumsuz hiçbir
beyan serdedilmemiş; ne Ebû Cehil gibi her fırsatı aleyhte değerlendiren
muannit bir firavundan ne de Abdullah ibn Übeyy ibn Selûl gibi olmadık yerden
fitne ve iftira üreten nifakın adresi olmuş birisinden bu evliliğe herhangi bir
itiraz söz konusu olmamış, olamamıştır. Çünkü ortada itiraz edilecek herhangi
bir durum yoktur. Kısaca; Hz. Resul'ün Âişe Vâlidemizle evliliklerinde bir
anormal durum olsa idi, Zeyneb Vâlidemiz’le izdivacında fırtına koparmak
isteyenlerle, Benî Mustalık Gazvesi dönüşünde ve hiç olmadık yerde Âişe
Vâlidemiz’e iftira atanların, onlar açısından önem arz eden böyle bir meseleyi
dillerine dolamamaları
düşünülemezdi. Sonuç nasıl olursa olsun sadece başlı başına
bu bilgi bile, Âişe Vâlidemiz’in evliliği konusunda olumsuz herhangi bir
durumun olmadığını ispat için yeterli bir güce sahiptir. Peki Hz. Muhammed 9
yaşında Hz. Aişe ile evlendi iddiasının kökeni neresidir? Yukarıda da
belirtildiği gibi daha önceki nişanlılık dönemi ile daha sonraki Hz. Resul’un
nişan-evlilik olayının rivayetler sırasında karıştırılması olayıdır tüm olan.
Hadis ilmini bilen hadis literatüründe bu gibi örneklerin dolu olduğunu da
bilir! Hz. Fatma’nın İlmi Fatımatü'z-Zehra (a.s), vahiy evinde kendisi
için hazırlanan bilgi ve irfanla, kendisini dört bir yandan kuşatan ilim ve
irfan güneşlerinin ilmî aydınlatmasıyla yetinmedi. Babası Resulullah (s.a.a) ve
ilim şehrinin kapısı kocasıyla her buluşmasında elinden geldiğince ilim
öğrenmeye çalışırdı. Bunun yanında oğulları Hasan ve Hüseyin'i de sürekli
olarak Resulullah'ın (s.a.a) meclisine gönderir, onlar döndükten sonra da
onları konuşturarak dinlediklerini anlatmalarını sağlardı. Çocuklarına üstün
bir terbiye vermek için büyük bir çaba sarf ettiği gibi, ilim öğrenmek için de
büyük bir çaba sarf ederdi. Ev işlerinin çokluğuna rağmen, öğrendiği bilgileri
diğer Müslüman kadınlara aktarmayı da ihmal etmezdi. İlim öğrenme ve ilmi yayma
hususundaki bu kesintisiz çabaları sonucu, en büyük hadis ravilerinden ve
tertemiz nebevî sünnetin aktarıcılarından biri oldu. Hz. Zehra (a.s), Allah'tan
korkup sakınan ve hikmetli Kurân'ın açık ifadesiyle, Allah tarafından eğitilen
Ehl-i Beyt'in bir ferdiydi. Allah ona ilimle ayrıcalık tanıdı, bu yüzden
"Fatıma" adını almıştı. Benzersizliği yüzünden de Betül (iffette
eşsiz) diye isimlendirilmişti. İlminin ve düşünsel olgunluğunun kanıtı olarak
dehasının yüksek düzeyini yansıtan iki ünlü konuşması yeterlidir. Bu
hutbelerden birini, Hz. Peygamber'in (s.a.a) vefatından sonra sahabenin ileri
gelenleri huzurunda Mescid-i Nebevî'de, diğerini ise evinde irad etmişti. Bu
konuşmalar, düşüncesinin derinliğinin, köklülüğünün, kültürünün genişliğinin,
mantığının gücünün, önderlik kurumunun sapmasından sonra ümmetin geleceğine
dair ön görüsünün gerçekliğinin parlak birer örneğidir. Bunun yanında yüksek
bir edebe de sahipti. Allah için ve Allah yolunda muazzam bir cihat da
veriyordu. Hz. Fatıma (a.s) ve ilim öğretmenin değeri İmam Hasan Askeri
(a.s)’den şöyle nakledilmiştir: “Bir gün bir kadın, Hz. Fatıma'nın (a.s)
huzuruna varıp şöyle dedi: Güçsüz bir annem vardır, namazında zor bir meseleyle
karşılaştı ve o meseleyi sana sormam için beni huzurunuza gönderdi. Hz. Fatıma
(a.s) o meselenin cevabını verdi. O kadın, ikinci kez başka bir mesele
sordu. Hz. Fatıma yine cevabını verdi. Daha sonra üçüncü bir
mesele sordu, böylece sorduğu soruların sayısı onu buldu. Hz. Fatıma de hepsine
cevap verdi. Sonra o kadın sorunun çok olmasından dolayı utanıp "Sizi daha
çok yormayayım" dedi. Hz. Fatıma: “Karşılaştığın her soruyu utanmadan gel
sor, ben senin sorularından yorulmam. Eğer bir kimse bir yükü dama çıkarmak
için ecir olur ve karşılığında yüz bin dinar alırsa, acaba o iş ona ağır gelir
mi ?” Kadın: “Hayır, ağır gelmez ve o işten yorulmaz” dedi. Hz. Fatıma sonra
şöyle buyurdular: “Her meselenin cevabına karşılık bana verilen sevap, arası
incilerle dolu olan yer ile göklerken daha fazladır. Öyleyse meselelere cevap
vermekten hiç yorulur muyum ?” Babamın şöyle buyurduğunu duydum:
“Takipçilerimizden alim olanlar, kıyamet günü haşr edildiklerinde onlara, çaba,
ilim ve halkı hidayet ettikleri miktarınca sevap ve mükafat verilir; hatta
onlardan birine nurdan bir milyon süslü elbiseler verilir. Sonra Rabbimizin
münadisi şöyle nida eder: 'Ey İmamlarından ayrı kaldıkları vakit Âl-i Muhammed
yetimlerini düşünenler, onların sorumluluğunu üstlenenler! İşte bunlar sizin
öğrencileriniz ve ilminiz sayesinde dinlerini koruyan ve hidayeti bulan
yetimlerdir. Dünyada ilminizden yararlandıkları miktarca onlara hediye verin.'
Bunun üzerine ümmetin alimleri, yetimlerine (takipçilerine) hediye verirler.
Hatta onlardan bazılarına yüz bin hediye verecekler. Daha sonra o yetimler de
kendi öğrencilerine hediye verecekler. Hediyeler taksim edildikten sonra Allah
Teala şöyle buyuracak: 'Yetimleri düşünen alimlerin hediyelerini bir kat daha
artırın' Sonra da: 'İki kat daha artırın, onların takipçilerine de aynı şekilde
artırın' diye buyurur." Daha sonra Hz. Fatıma (a.s) şöyle buyurdu: “Ey
Allah’ın cariyesi, bu hediyelerden bir iplik, güneşin kendisine doğduğu her
şeyden bir milyon kez daha üstündür. Çünkü dünyada üstün sayılan şey, gam ve
kederle karışmıştır. Ama ahiret nimetlerinin hiçbir noksanı ve lekesi yoktur.”
Hz. Ayşe’nin İlmi
Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)'in değerli hanımı
ve ilk İslam halifesi Hz. Ebu Bekir'in kızı olan Hz. Ayşe (ra), Allah'ın nasip
ettiği aklı, kuvvetli imanı, hikmetli konuşması, Kur'an-ı Kerim'i ve Peygamber
Efendimiz (sav)'i en iyi şekilde anlamaya çalışması gibi vasıfları ile tüm
müminlere örnek olmuş bir Müslüman’dır.
Üstün ahlakı ve ilmi vasıflarının yanı sıra Peygamber
Efendimiz (sav)'in vefatının ardından İslam ahlakının yayılması için sürdürdüğü
faaliyetler de gerek Asr-ı Saadet döneminde, gerekse günümüzde tüm Müslümanlara
ışık tutan bir rehber olmuştur. Kuran'da, "Ama Bizden kendilerine
güzellik geçmiş bulunanlar; işte, onlar, ondan
uzaklaştırılmışlardır." (Enbiya Suresi, 101) ayetinde,
Rabbimiz'in Katından kendilerine güzellik geçen müminler bildirilmiştir.
Allah kadın ya da erkek ayrımı yapmadan her insanın önüne,
bu kimselerden olabilme fırsatını sunmuştur. İnsanın yapması gereken, Allah'a
gönülden bir sevgiyle bağlanmak, O'nu her şeyin üstünde tutarak Rabbimiz'in
razı olacağı bir yaşam sürmektir. Yüce Alah'ın izniyle bu samimi imanı yaşayan
değerli müminlerden biri de Peygamber Efendimiz (sav)'in değerli hanımı Hz.
Ayşe (ra)'dir.
Peygamberimiz (sav)'in hayatta olduğu dönemde de,
Peygamberimiz (sav)'in vefatının ardından yaşanan Asr-ı Saadet döneminde de
Kuran ahlakına uygun üstün bir ahlak sergileyen Hz. Ayşe (ra), Allah'ın nasip
ettiği anlayış kabiliyeti, öğrenme arzusu, kuvvetli hafızası ve imani şevki ile
kendisini en iyi şekilde yetiştirmek için örnek bir çaba sarf etmiştir. Allah
yolunda bu samimi çabayı sergilerken Yüce Rabbimiz'in hükümlerine ve Peygamber
Efendimiz (sav)'e gösterdiği kesin itaat, Hz. Ayşe validemizin (ra) Rabbimiz'e
ve Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)'e derin sevgisinin de açık bir delilidir.
Hz. Ayşe (ra) Sevgili Peygamberimiz (sav) vefat ettiğinde
çok genç olmasına rağmen, Kuran-ı Kerim'i ve Peygamberimiz (sav)'in sünnetini
en iyi bilen, anlayan ve muhafaza edenlerin başında gelir. Küçük yaşından
itibaren Kuran ayetlerini ezberlemeye başlamış olan Hz. Ayşe (ra) Peygamberimiz
(sav)'in ilminden şevkle yararlanmış, ayetlerin nüzul sebeplerini ve
işaretlerini en doğru şekilde kavramaya gayret göstermiştir.
İslami kaynaklarda belirtildiği üzere ashabın büyükleri
feraize (Allah'ın kesin emirlerine farzlara) dair meselelerde Hz Ayşe (ra)'ye
danışmışlardır Tabiin devrinde (sahabilerle görüşmüş ve onlardan ders almış
olan salih Müslümanların devrinde) birçok hukukçu yüksek seviyedeki hukuk
bilgisinden faydalanmak üzere Hz Ayşe validemizle (ra) ilmi istişarelerde
bulunmuştur.
Arapçayı çok güzel kullanan Hz Ayşe (ra) ayrıca açık ve
yalın anlatım tarzı ve hitap ettiği kişiye en uygun tebliği yapması nedeniyle
konuştuğu kişiler üzerinde etkili olmuş bir hatiptir. Bir hutbesi ve bazı
mektupları Hz Ayşe (ra)'nin edebi kabiliyetini de gösteren örneklerdir
Peygamber Efendimiz (sav)'in hanımı olmasının yanı sıra değerli bir öğrencisi
de olan Hz Ayşe (ra)'nin ilmi sahada çok ayrı bir yeri vardır Fıkıh ilminde pek
çok alimin hatasını
düzeltmiş birçok hadisin de mükemmel bir tarzda izahlarını
yapmıştır (Said Aykut tercüme Hilyetü'l-Evliya Sıfatü's-Safve: C-2 S125) Hz
Ömer (ra) kadınlarla ilgili fıkhi meselelerde daima Hz Ayşe'nin görüşünü
almıştır Hz Ayşe validemizin (ra) bu ilmi İslami kaynaklarda da şöyle
aktarılmaktadır:
Ebu Musa el-Eş'ari diyor ki: "Biz Rasulûllah
(Sallallahu Aleyhi Ve Sellem)'ın ashabı olarak bir hadisi anlamakta güçlük
çektiğimizde onun anlamını Hz Ayşe (Radıyallahu Anha)'ye sorar ve ondan mutlaka
bir cevap alırdık
Urve Hazretleri de Hz Ayşe (ra) için "Fıkıh tıp ve şiir
ilminde Hz Ayşe (ra) 'den ileri bir kadın görmedim" demektedir
En fazla hadis rivayet eden sahabelerden olan Hz Ayşe (ra)
Sevgili Peygamberimiz (sav)'den 2210 adet hadis rivayet etmiştir
Abdurrahman bin Avf (r.a.) Hazretlerinin oğlu Ebû Selem:
"Sünnet-i Resûlullahı, Hz. Âişe'den (ra) daha iyi bilen dinde tebahhur
etmiş (derya gibi geniş ilme sâhip olmuş), âyet-i kerîmelere vâkıf ve sebeb-i
nüzûllerini bilen, ferâiz (miras üzerindeki paylar) ilminde mâhir olan bir
kimseyi görmedim." buyurmuştur.
Ata bin Ebî Rebâh "Hz. Âişe (ra) Eshâb içinde en çok
fıkıh bilen, isâbet-i rey bakımından en ileri gelen bir kimse idi"
buyurmuştur.__
MUSTAFA GÖKSU
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder