1 Temmuz 2017 Cumartesi

NEFİS Hadislerde Nefis


Hadislerde Nefis

Hadis-i şeriflerde de tekil ve çoğul olarak çeşitli anlamlarda yüzlerce yerde nefis geçmektedir.[1] Cin, zatı ile insan yine insana delalet edecek şekilde dönüşümlü zamir olara “kendi” anlamında kullanıldığı gibi “İlahi Zat” anlamında da kullanılmıştır. Cins ve cemaat olarak “sizden, bizden” anlamlarında yine zatın murat edildiği yerlerde olmuştur.[2]

“Yüce Allah şöyle buyurur: Ben kulumun beni zannı yanındayım. (İradem kulumun beni anlayışına göre ilgilenir.) kulum beni andığı zaman ben muhakkak onunla beraber bulunurum. O beni gönlünde gizlice zikrederse ben de onu bu suretle nefsim de (yani Zatımda) zikrederim…”[3]

“Peygamber’in (sas) yanında bir Yahûdi cenâzesi geçmişti de Peygamber (sas) hemen ayağa kalkmıştı. Bunun üzerine Peygambere de: “Bu bir Yahûdi cenâzesidir” denilmişti de Peygamber (sas) “Bu da (yaşayıp ölen) bir insan değil mi?” diye cevap vermişti…”[4]

“…Göklerin ve yerlerin Rabbi, şanı âli ve azameti mütecellî olan Allah bize kendi aramızdan bir Peygamber gönderdi…”[5]

“Muhakkak ki senin üzerine Rabb’in için bir hak vardır. Ve yine senin üzerinde kendin için bir hak vardır. Ve yine senin üzerinde ailen için de bir hak vardır. Binaenaleyh sen her hak sahibine hakkını ver.”[6]

Hadislerde nefis, gönül anlamında kullanıldığı gibi, ruh ile eşanlamlı olarak da kullanılmıştır. Yine nefis, düşünce ve zihinsel süreçlerle bir arada kullanılmıştır.[7]

“Zeyd İbn Vehb şöyle demiştir: Ben Abdullah İbn Mes’ud’dan işittim: Bize kendisi doğru söyleyici, kendisine de doğru bildirilen Rasulullah (sas) şöyle tahdis etti: “Sizden her birinizin yaratılışı, ana ve baba maddeleri anasının karnında kırk gün ve kırk gece toplanır. Sonra o maddeler o kadar zaman içinde katı bir kan pıhtısı halini alır. Sonra yine o kadar zaman içinde mudgaya, yani bir çiğnem ete döşünür. Sonra ona bir melek gönderilir de, ona dört kelamı yazmasına izin verilir. Melek de (ezelde takdir olunan mukadder hükümlerden), onun rızkını, ecelini, işini, şâki ve sâid olduğunu yazar. Sonra ona rûh üfler…”[8]

“Herkim şu benim abdest alışım gibi abdest alır, sonra içlerinde kendi nefsine tahdis etmeksizin –yani kendini zihnen hâtıralar ve hayaller ile işgal etmeksizin- iki rekât namaz kılarsa geçmiş (küçük) günahları mağfiret olunur, buyurdu…”[9]

“Ben Peygamberin beraberinde zorluk ordusunda –Tebük seferi- gazveye çıktım. Bu gazve nefsimde amellerimin en güvenli ve en sağlamından olmuştur.”[10]

Nefis, can anlamında, insan kompleksi içinde ruh ve bedenden ayrı bir varlık olduğu anlamında kullanılmış. İnsanın biyolojik, psikolojik ve sosyal temelli güdülenimine işaret ve mânevî anlamda da insanın içgüdü mekanizmasının eğilimlerinde de kullanılmıştır.[11]

“Gözün zinası (yabancı kadınlara şehvetle) bakmaktır. Dilin zinası (helal olmayan sözleri zevk alarak) konuşmaktır. Nefs de zina temenni eder ve buna arzu ve iştah besler. Buda nefsin zinasıdır.”[12]

“Rasulullah (sas) şöyle buyurmuştur: “Nefsim elinde olan Allah’a yemin ederim ki hiç biriniz, ben kendisine babasından da evladından da daha sevgili olmadıkça (kemaliyle) iman etmiş olmaz…””[13]

“Peygamber (sas) şöyle buyurdu: “…Yatağına girip yatmak istediğin zaman şu duayı söyle: Ya Allah! Kendimi sana teslim ettim ve işimi sana ısmarladım…””[14]

“Annemin canı ansızın çıkıp gitti. Öyle zannediyorum ki annem söylenebilseydi tasadduk (edilmesini vasiyet) ederdi.”[15]

Nefsi sülûkta en büyük düşman olarak gören mutasavvıflar Hz. Peygamberin hadislerinde nefsin düşmanlığının beyan edildiğini belirtmişlerdir. Nefis, insanın içinde bulunan, kötülüğü ve zararı en büyük olandır. O zaman bu düşmanı çok iyi tanımak lazımdır. Onu ne kadar iyi tanırsan onun zararından o derece az etkilenirsin. Bu nefsi iyi tanıyıp bilmenin nihayetinde kişi Rabbini tanımayı elde edecektir.

“Düşmanların arasında en azılı olan düşmanın, iki yanın arasında ve içinde bulunan nefsindir.”[16]

“Nefsini bilen Rabbini de bilir.”[17]

Hz. Peygamber (sas) bu nefis ile mücadeleyi cihâdın en büyüğü ve mühimi olarak haber vermiştir. Ve gerçek mücahidinde bu nefis düşmanı ile savaşan kişi olduğunu belirtmişlerdir.

“Hz. Peygamber (sas) “Küçük cihâddan büyük cihâda dönmüş bulunmaktayız” deyince, Ey Allah’ın Rasülü! Büyük cihâd nedir? Diye sorulunca Oda şöyle buyurdular: “Dikkat edin, o nefis mücâhedesidir.””[18]

“Mücahid Allah’a itaat hususunda nefsi ile cihâd eden kimsedir.”[19]

Hz. Peygamber (sas)’in ümmeti için en korktuğu şeylerden biride onların nefsin sıfatları ile sıfatlanmaları böylece Hak’tan uzaklaşıp hakikatten sapmaları olmuştur. Bundan dolayı ümmetine bu nefsi kontrol altında tutmanın lüzumu ve bundan bir an bile gaflette olmamalarını hatırlatmak için, göz açıp kapamadan daha az bir süre bile nefisten gaflete düşürmemesi ve ona takva duygusunu vermesi için Cenâb-ı Hakk’a dua etmişlerdir. En mutlu kişinin de nefsini kötüleyen, onun kötülüğünü bilip ona hâkim olanın olduğunu söylemişlerdir.[20]

“Ümmetim hakkında endişe ettiğim hususların en korkuncu heva ve hevese uymak ve tul-i emeldir. Nefsin arzularına uymak insanı hak yoldan sapıtır. Tul-i emel ise ahreti unutturur.”[21]

“Allah’ım beni göz açıp kapayıncaya kadar, hatta ondan daha da kısa bir süre bile olsa nefsime bırakma”[22]

“Allah’ım! Nefsime takva duygusunu ver. Onun sahibi ve maliki sensin. Onu gaflet ve isyandan temizle. Onu temizleyenlerin en hayırlısı sensin”[23]

“…Nefsini kötüleyen kişiye ne mutlu…”[24]



[1] Arent Jan Wensinck,  el-Mu’cemü’l-Müfehres li el-Fazi’l-Hadisi’n-Nebevi, Çağrı Yayınları, İstanbul 1986, VI. 505-507.
[2] Acar, a.g.t. s. 38.
[3] Mehmed Sofuoğlu, Sahîh-i Buhârî ve Tercemesi, Ötüken, İstanbul 1987,  XVI. 7275.
[4] Sofuoğlu, a.g.e. III. 1238.
[5] Sofuoğlu, a.g.e. VI. 2948.
[6] Sofuoğlu, a.g.e. VI. 1834.
[7] Acar, a.g.t. s. 28,47.
[8] Sofuoğlu, a.g.e. XVI. 7326.
[9] Sofuoğlu, a.g.e. I. 306.
[10] Sofuoğlu, a.g.e. V. 2091.
[11] Acar, a.g.t. s, 47,56.
[12] Sofuoğlu, a.g.e. XIII. 6189.
[13] Sofuoğlu, a.g.e. I. 170.
[14] Sofuoğlu, a.g.e. XIII. 6249.
[15] Sofuoğlu, a.g.e. III. 1310.
[16] Acluni, a.g.e. I. 143.
[17] Acluni, a.g.e. II. 262.
[18] Acluni, a.g.e. I. 424.
[19] Tirmizi, “Fedailu’l-Cihad”, 2.
[20] Hadislerde nefis için bkz. Acar, a.g.t. s. 28-60; Ahmet Yıldırım, Tasavvufun Temel Öğretilerinin Hadislerdeki Dayanakları, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara 2000, s. 226-232.
[21] Acluni, a.g.e. I. 68.
[22] Acluni, a.g.e. I. 189.
[23] Müslim,  “Zikir”, 73.
[24] Acluni, a.g.e. II. 46.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İMAN - İTAAT

İMAN- İTAAT Bizler bazı şeyleri ya yanlış anlıyoruz yada işimize öyle geliyor o şekilde kullanıyor, davranıyor , savunuyoruz. Alla...