Hadislerde Nefis
Hadis-i
şeriflerde de tekil ve çoğul olarak çeşitli anlamlarda yüzlerce yerde nefis
geçmektedir.[1]
Cin, zatı ile insan yine insana delalet edecek şekilde dönüşümlü zamir olara “kendi”
anlamında kullanıldığı gibi “İlahi Zat” anlamında da kullanılmıştır. Cins ve
cemaat olarak “sizden, bizden” anlamlarında yine zatın murat edildiği yerlerde
olmuştur.[2]
“Yüce Allah şöyle
buyurur: Ben kulumun beni zannı yanındayım. (İradem kulumun beni anlayışına
göre ilgilenir.) kulum beni andığı zaman ben muhakkak onunla beraber bulunurum.
O beni gönlünde gizlice zikrederse ben de onu bu suretle nefsim de (yani
Zatımda) zikrederim…”[3]
“Peygamber’in
(sas) yanında bir Yahûdi cenâzesi geçmişti de Peygamber (sas) hemen ayağa
kalkmıştı. Bunun üzerine Peygambere de: “Bu bir Yahûdi cenâzesidir” denilmişti
de Peygamber (sas) “Bu da (yaşayıp ölen) bir insan değil mi?” diye cevap
vermişti…”[4]
“…Göklerin ve
yerlerin Rabbi, şanı âli ve azameti mütecellî olan Allah bize kendi aramızdan
bir Peygamber gönderdi…”[5]
“Muhakkak ki senin
üzerine Rabb’in için bir hak vardır. Ve yine senin üzerinde kendin için bir hak
vardır. Ve yine senin üzerinde ailen için de bir hak vardır. Binaenaleyh sen
her hak sahibine hakkını ver.”[6]
Hadislerde
nefis, gönül anlamında kullanıldığı gibi, ruh ile eşanlamlı olarak da
kullanılmıştır. Yine nefis, düşünce ve zihinsel süreçlerle bir arada
kullanılmıştır.[7]
“Zeyd İbn Vehb
şöyle demiştir: Ben Abdullah İbn Mes’ud’dan işittim: Bize kendisi doğru
söyleyici, kendisine de doğru bildirilen Rasulullah (sas) şöyle tahdis etti:
“Sizden her birinizin yaratılışı, ana ve baba maddeleri anasının karnında kırk
gün ve kırk gece toplanır. Sonra o maddeler o kadar zaman içinde katı bir kan
pıhtısı halini alır. Sonra yine o kadar zaman içinde mudgaya, yani bir çiğnem
ete döşünür. Sonra ona bir melek gönderilir de, ona dört kelamı yazmasına izin
verilir. Melek de (ezelde takdir olunan mukadder hükümlerden), onun rızkını,
ecelini, işini, şâki ve sâid olduğunu yazar. Sonra ona rûh üfler…”[8]
“Herkim şu benim
abdest alışım gibi abdest alır, sonra içlerinde kendi nefsine tahdis etmeksizin
–yani kendini zihnen hâtıralar ve hayaller ile işgal etmeksizin- iki rekât
namaz kılarsa geçmiş (küçük) günahları mağfiret olunur, buyurdu…”[9]
“Ben Peygamberin
beraberinde zorluk ordusunda –Tebük seferi- gazveye çıktım. Bu gazve nefsimde
amellerimin en güvenli ve en sağlamından olmuştur.”[10]
Nefis,
can anlamında, insan kompleksi içinde ruh ve bedenden ayrı bir varlık olduğu
anlamında kullanılmış. İnsanın biyolojik, psikolojik ve sosyal temelli
güdülenimine işaret ve mânevî anlamda da insanın içgüdü mekanizmasının
eğilimlerinde de kullanılmıştır.[11]
“Gözün zinası
(yabancı kadınlara şehvetle) bakmaktır. Dilin zinası (helal olmayan sözleri
zevk alarak) konuşmaktır. Nefs de zina temenni eder ve buna arzu ve iştah
besler. Buda nefsin zinasıdır.”[12]
“Rasulullah (sas)
şöyle buyurmuştur: “Nefsim elinde olan Allah’a yemin ederim ki hiç biriniz, ben
kendisine babasından da evladından da daha sevgili olmadıkça (kemaliyle) iman
etmiş olmaz…””[13]
“Peygamber (sas)
şöyle buyurdu: “…Yatağına girip yatmak istediğin zaman şu duayı söyle: Ya Allah!
Kendimi sana teslim ettim ve işimi sana ısmarladım…””[14]
“Annemin canı
ansızın çıkıp gitti. Öyle zannediyorum ki annem söylenebilseydi tasadduk
(edilmesini vasiyet) ederdi.”[15]
Nefsi
sülûkta en büyük düşman olarak gören mutasavvıflar Hz. Peygamberin hadislerinde
nefsin düşmanlığının beyan edildiğini belirtmişlerdir. Nefis, insanın içinde
bulunan, kötülüğü ve zararı en büyük olandır. O zaman bu düşmanı çok iyi
tanımak lazımdır. Onu ne kadar iyi tanırsan onun zararından o derece az
etkilenirsin. Bu nefsi iyi tanıyıp bilmenin nihayetinde kişi Rabbini tanımayı
elde edecektir.
“Düşmanların
arasında en azılı olan düşmanın, iki yanın arasında ve içinde bulunan
nefsindir.”[16]
“Nefsini bilen
Rabbini de bilir.”[17]
Hz.
Peygamber (sas) bu nefis ile mücadeleyi cihâdın en büyüğü ve mühimi olarak
haber vermiştir. Ve gerçek mücahidinde bu nefis düşmanı ile savaşan kişi
olduğunu belirtmişlerdir.
“Hz. Peygamber
(sas) “Küçük cihâddan büyük cihâda dönmüş bulunmaktayız” deyince, Ey Allah’ın
Rasülü! Büyük cihâd nedir? Diye sorulunca Oda şöyle buyurdular: “Dikkat edin, o
nefis mücâhedesidir.””[18]
“Mücahid Allah’a
itaat hususunda nefsi ile cihâd eden kimsedir.”[19]
Hz.
Peygamber (sas)’in ümmeti için en korktuğu şeylerden biride onların nefsin
sıfatları ile sıfatlanmaları böylece Hak’tan uzaklaşıp hakikatten sapmaları olmuştur.
Bundan dolayı ümmetine bu nefsi kontrol altında tutmanın lüzumu ve bundan bir
an bile gaflette olmamalarını hatırlatmak için, göz açıp kapamadan daha az bir
süre bile nefisten gaflete düşürmemesi ve ona takva duygusunu vermesi için Cenâb-ı
Hakk’a dua etmişlerdir. En mutlu kişinin de nefsini kötüleyen, onun kötülüğünü
bilip ona hâkim olanın olduğunu söylemişlerdir.[20]
“Ümmetim hakkında
endişe ettiğim hususların en korkuncu heva ve hevese uymak ve tul-i emeldir.
Nefsin arzularına uymak insanı hak yoldan sapıtır. Tul-i emel ise ahreti
unutturur.”[21]
“Allah’ım beni göz
açıp kapayıncaya kadar, hatta ondan daha da kısa bir süre bile olsa nefsime
bırakma”[22]
“Allah’ım! Nefsime
takva duygusunu ver. Onun sahibi ve maliki sensin. Onu gaflet ve isyandan
temizle. Onu temizleyenlerin en hayırlısı sensin”[23]
“…Nefsini
kötüleyen kişiye ne mutlu…”[24]
[2] Acar, a.g.t. s. 38.
[3] Mehmed
Sofuoğlu, Sahîh-i Buhârî ve Tercemesi,
Ötüken, İstanbul 1987, XVI. 7275.
[4] Sofuoğlu, a.g.e. III. 1238.
[5] Sofuoğlu, a.g.e. VI. 2948.
[6] Sofuoğlu, a.g.e. VI. 1834.
[7] Acar, a.g.t. s. 28,47.
[8] Sofuoğlu, a.g.e. XVI. 7326.
[9] Sofuoğlu, a.g.e. I. 306.
[10] Sofuoğlu, a.g.e. V. 2091.
[11] Acar, a.g.t. s, 47,56.
[12] Sofuoğlu, a.g.e. XIII. 6189.
[13] Sofuoğlu, a.g.e. I. 170.
[14] Sofuoğlu, a.g.e. XIII. 6249.
[15] Sofuoğlu, a.g.e. III. 1310.
[16] Acluni, a.g.e. I. 143.
[17] Acluni, a.g.e. II. 262.
[18] Acluni, a.g.e. I. 424.
[19] Tirmizi, “Fedailu’l-Cihad”, 2.
[20] Hadislerde nefis için bkz. Acar,
a.g.t. s. 28-60; Ahmet Yıldırım, Tasavvufun
Temel Öğretilerinin Hadislerdeki Dayanakları, Türkiye Diyanet Vakfı
Yayınları, Ankara 2000, s. 226-232.
[21] Acluni, a.g.e. I. 68.
[22] Acluni, a.g.e. I. 189.
[23] Müslim, “Zikir”, 73.
[24] Acluni, a.g.e. II. 46.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder