1 Temmuz 2017 Cumartesi

NEFS. Kur’ân-ı Kerim’de Nefis


Kur’ân-ı Kerim’de Nefis

Nefis kelimesi Kur’ân-ı Kerîm’de üç yüze yakın yerde tekil veya çoğul olarak zikredilmektedir.[1] Çeşitli çalışmalarda bu sayı başlıklar altında toplanmaya çalışılmıştır. Nefis “zat, şahıs, kişi, kimse” anlamında kullanılan yerlerde “herkes, her bir fert, her kişi” anlamları ile insanı bir bütün olarak ifade etmektedir.[2]

“Ey iman edenler! Allah’dan korkun. Ve herkes yarın için önceden ne gönderdiğine baksın…”[3]

“Hiç şüphe yok ki, kıyametin ilmi Allah’ın katındadır. Yağmuru o indirir. Rahimlerdekini o bilir. Hiçbir kimse yarın ne kazanacağını bilmez. Hiçbir kimse de nerede öleceğini bilmez. Muhakkak Allah, her şeyi bilendir, her şeyden haberdar olandır.”[4]

Aynı şekilde bir bütün olarak insanı ifade etmenin bir parçası ve devamı olarak da insanın öz varlığını, şahsını anlatmak için nefis kelimesi “kendi” manasına da kullanılmıştır. Burada “kendi” manası dönüşümlü zamir olarak kullanıldığında ise “kendisi, kendisinden” şeklinde “İlahi Zat, Allah’ın bizzat kendisi, Allah’ın zatı ve hakikati” olarak kullanılıp manalandırıldığı görülür.[5]

“Siz halka iyiliği emredip kendinizi unutuyor musunuz? Hâlbuki kitabı (Tevrat’ı) okuyup duruyorsunuz. Hâlâ aklınızı çalıştırmayacak mısınız?”[6]

“Mü’minler, mü’minleri bırakıp da kâfirleri dost edinmesin. Bunu her kim yaparsa Allah’tan hiçbir şey yoktur. Ancak, onlardan bir korunma yapmanız başka. Allah sizi kendisinden sakındırıyor. Dönüş de ancak Allah’adır.”[7]

Nefis kelimesi cins olarak insanı ifade eden manalar için olduğu gibi zatı ile insan olarak özel de peygamberlerden birçoğu içinde kullanılmıştır.[8]

“Sen (ya Muhammed) adeta kendine kıyacaksın”[9]

“Musâ, “Yâ Rabbi! Ben kendimle kardeşimden başka kimseye sahip olamıyorum. Artık bizimle bu fâsık, kavmin arasını sen ayır!” diye dua etti.”[10]

Nefis kelimesinin putlar ve diğer hak olmayan ilahların zatı olarak kullanıldığı yerler de olmuştur.[11]

“Bu putlar, ne o tapanlara, ne de kendilerine yardım etmeye güç yetiremezler.”[12]

Nefis, bazı âyetlerde de insana bir bütün olarak hitap edilmeyip, insanın bir cüzü, gücü unsuru, iş yapan ve sorumlu tutulan, ölüm anında insandan ayrılan, şuurlu bir varlık, cevher olarak kullanılmıştır.[13]

“Rabbiniz, sizin içinizdekini daha iyi bilir. eğer siz iyi kimseler olursanız, bilin ki O, hiç şüphesiz, çok tevbe edenleri bağışlayıcıdır.”[14]

Nefsin yaratılması ile beraber bu nefsin ölümlü olduğu, öldüğünde ise sorumluluğunun kalkacağı, dolayı ise bir sorumluluğunun olduğu bildirilmiştir. Bu yaratılışta ise insan nefis konusunda düşünmesi gerektiğine dikkat çekilir. Ki bu düşüncesi ile insanın yaratılışından her türlü maddi donanımı ile dünya hayatında ki serüvenini ve de âhireti içine almaktadır.[15]

“Ey İnsanlar! Sizleri bir tek kişiden yaratan, ondan da eşini vücuda getirerek, ikisinden bir çok erkekler ve kadınlar üreten Rabbinizden korkun.[16]

“Her nefis ölümü tadacaktır…”[17]

“İlerde biz onlara, hem ufuklarda, hem kendi nefislerinde âyetlerimizi öyle göstereceğiz ki, nihayet onun (Kur’an’ın) hak olduğunu anlayacaklardır. Rabbinin her şeye şâhid olması yetmez mi?”[18]

Bütün bunlardan sonra nefse sorumluluklar da yüklenmiştir. İnsana iyi ve kötü yapma yeteneği verilmekle yaptığı iyilik ve kötülüklerden de hesap vereceği belirtilmiştir. Ancak bu nefse fücur ve takvaya, iyilik ve kötülüklere karşı sorumlulukların yüklenmesi kendisine verilen güç ve kudret yetirişi kadardır.[19]

“Allah hiç kimseye, gücü yetmeyeceği bir şeyi teklif etmez. Herkesin kazandığı kendi lehine, yüklendiği vebal de aleyhinedir…”[20]

“Nefse ve onu düzenleyene. Sonra da ona, fenalığı ve ondan sakınmayı bildirene yemin ederim ki”[21]

Bu âyet ile nefsin biçimlendirilmesi, düzenlenip tesviye edilmesi anlatılmaktadır. Bu düzgünleştirme ruh üfürülüp bir seviyeye getirilmesi, insanın uzuvları ve iç-dış kuvvetlerin düzene konulması, hayır ve şerri yapabilme gücüne sahip olmasıdır. Nefsin istek, arzu ve lezzetlere karşı meyli onlara ulaşma isteği hevâ ve heves peşinde olan bir varlık olduğu kendisine tâbi olanları da bu şekilde harekete tâbi tutacağı belirtilir.[22]

“O putlar, sizin ve babalarınızın taktığı isimlerden başka bir şey değildir. Allah onlara hiçbir saltanat indirmemiştir. Kâfirler ancak zanna ve nefislerinin arzusuna tâbi oluyorlar. Halbuki Rablerinden kendilerine doğru yolu gösteren Resûl geldi.”[23]

Bu nefsin sıfatlarının bazıları, bu sıfatlar ile vasıflanmanın fenâlığı ve aynı şekilde bu sıfatlardan uzak duranlarında kurtuluşa erenlerden olacağı yani nefsin iyilik ve kötülük yapma potansiyelinin olmakla her ikisinin de karşılığını göreceği de değişik âyeti kerimelerde haber verilir.

“Vicdanları da bunlara tam bir kanaat getirdiği halde, sırf zulüm ve kibirden onları inkâr ettiler. Ama bak, fesadçıların sonu nice oldu!”[24]

“Bize kavuşacaklarını ummayanlar, “Melekler bizim üzerimize indirilse ya! Yahut biz Rabbimizi görsek ya!” dediler. Yemin olsun ki, onlar kendilerini büyük gördüler de, büyük bir azgınlık gösterdiler.”[25]

“Onlardan önce, yurdu (Medine’yi) hazırlayıp iman sahibi olanlar (yani Ensâr), kendilerine hicret edip gelenleri severler. Onlara verilen ganimetten dolayı nefislerinde bir kıskançlık duymazlar, onları kendi nefislerine tercih ederler. Velev ki, kendilerinde fakr-u ihtiyaç olsa bile! Kim de nefsinin (mala olan) hırsından korunursa, işte onlar felâha erenlerin tâ kendileridir.”[26]

“Kim yararlı iş yaparsa kendine, kimde kötülük işlerse yine kendinedir. Yoksa Rabbin aslâ kullarına zulüm edici değildir.”[27]

“Hatırla ki o kıyamet günü, herkes kendi nefsi için mücadele ederek gelecek ve herkese yaptığı işin karşılığı tam olarak ödenecek. Hiç birine zulüm edilmeyecektir.”[28]

Sûfîlerin nefsin mertebelerinde delil olarak gösterdikleri âyetlerde nefis; emmârelikten kâmilliğe, bütün kötülüklerden sıyrılıp kâmilliğe olan halden hale yolculuğu da ifade edilir. Bu düzenlenip seviye edilen nefsin ilk basamağı olan emmâre halinde, sahibine her daim, her türlü kötülüğü telkinden, yaptırmaktan geri kalmaz. Günah işletmekte, faydasız ve gereksiz arzu, istek ve hevesleri telkinde ısrarcıdır. İnsanları hükmü altına alıp onları bilinçsiz ve yaptıklarının fenâlığından habersiz bir hale getirir.

“Ben nefsimi temize de çıkarmıyorum. Çünkü nefis, gerçekten kötülüğü çok emreder. Ancak Rabbimin, esirgediği müstesna! Çünkü Rabbim, çok bağışlayıcı; çok merhametlidir.”[29]

Ancak nefsin bu kötülüklerinden kurtulmak için gayret göstermeye karar veren sâlikin nefsi, başlanan mücâhede ve riyâzetle hakikati fark etmeye başlar. Artık hata yapılır, günah işlenir ve ardından hemen pişmanlık gelir tövbe edilir, nefis kınanır. Ancak bu pişmanlık dâimi değildir, andan ana değişiklik gösterir.

“Kıyamet gününe yemin ederim! Kınayıcı nefse de yemin ederim”[30]

Halden hale geçişin olduğu levvâmelikten artık kurtulup arınmaya doğru yolculuk devam etmektedir. Bunun gerekliliği de bize bildirilir. Artık gafletten kurtuluş başlamış nefis itminane ermeye başlamıştır. Nefsin kötü fiillerinden kurtulmuştur. Terakki ve tezkiye devam etmektedir. Mânevî nimetler elde edilmeye, Rabbânî ilhamlar gelmeye başlamıştır. Bunun netice de cennet, Rabbin rızası olmuştur.[31]

“Nefse ve onu düzenleyene. Sonra da ona fenalığı ve ondan sakınmayı bildirene yemin ederim ki; muhakkak o nefsi temizleyen felaha ermiştir.  Onu kirletip gören ise hüsrana uğramamıştır”[32]

 “Ey huzurlu nefis! Sen Rabbinden, Rabbinde senden razı olarak, Rabbine dön! Haydi kullarımın arasına gir! Cennetime buyur!”[33]

“Kim de Rabbinin makamından korkmuş ve nefsini, hevâdan men etmişse, muhakkak cennet onun varacağı yerdir.”[34]

 



[1] Muhammed Fuad Abdülbaki, el-Mu’cemü’l-Müfehres li-elfazi’l-Kur’ani’l-Kerim, Çağrı Yayınları, İstanbul 1990, s. 710-712.
[2] Atay, a.g.m. s.46; Uludağ, a.g.m. s. 526; Ethem Cebecioğlu, Tasavvuf Terimleri ve Deyimleri Sözlüğü, Ağaç Kitabevi Yayınları, 3. Baskı, Ağustos 2009, İstanbul, s. 472; Mehmet Necmettin Bardakçı, Sosyo-Kültürel Hayatta Tasavvuf, Rağbet Yayınları, 2. Baskı, İstanbul 2005, s. 74; E. E. Calverley, “Nefis”  Milli Eğitim Bakanlığı İslâm Ansiklopedisi, İstanbul Milli Eğitim Basımevi, İstanbul 1964, IX. 179; Yunus Acar, Kur’ an-ı Kerim ve Hadislerde Ruh ve Nefis Kavramına Psikolojik Yaklaşım, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Sakarya Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü. 2010, s. 37.
[3] el-Haşr 59/18; bkz. Al-i İmran3/25, er-Ra’d 13/42, es-Secde 32/13.
[4] Lokman 31/34; bkz. el-Bakara 2/48.
[5] Atay, a.g.m. s. 47; Acar, a.g.t. s. 38.
[6] el-Bakara 2/44; bkz. el-A’raf 7/188, İbrahim 14/22, Al-i İmran 3/168, en-Nisa 4/49, el-Ankebut 29/40.
[7] Al-i İmran 3/28; bkz. el-Maide 5/116, el-En’am 6/12, Taha 20/41.
[8] Acar, a.g.t. s. 42.
[9] eş-Şuara 26/3.
[10] el-Maide 5/25; bkz. Al-i İmran 3/93, Yusuf 12/23.
[11] Acar, a.g.t. s. 43.
[12] el-A’raf 7/192; bkz. er-R’ad 13/16.
[13] Atay, a.g.m. s. 48; Acar, a.g.t. s. 44.
[14] el-İsra 17/25; bkz. Yusuf 12/18, el-En’am 6/93, Taha 20/96, el-Enfal 8/72.
[15] Atay, a.g.m. s. 55; Acar, a.g.t. s. 41.
[16] en-Nisa 4/1.
[17] Al-i-İmran 185.
[18] Fussilet 41/53.
[19] Atay, a.g.m. s. 54
[20] el-Bakara 2/286.
[21] eş-Şems 91/7,8.
[22] Acar, a.g.t. s. 44; Atay, a.g.m. s. 54; Sühreverdi, a.g.e. s. 354; Elmalılı, a.g.e. IX. 92.
[23] en-Necm 53/23.
[24] en-Neml 27/14
[25] el-Furkan 25/21; bkz. en- Nisa 4/128, el-Bakara 2/109.
[26] el-Haşir 59/9
[27] Fussilet 41/46
[28] en-Nahl 16/111.
[29] Yusuf 12/53; bkz. el-Maide 5/30, Yusuf 12/18, Taha 20/96.
[30] el-Kıyamet 75/1,2; bkz. ez-Zümer 39/56.
[31] Kur’ân-ı Kerîm’de nefis için bkz. Atay, a.g.m. s. 46-56; Acar, a.g.t. s. 37-56,
[32] eş-Şems 91/7-10
[33] el-Fecr 89/27-30.
[34] en-Naziat 79/40,41.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İMAN - İTAAT

İMAN- İTAAT Bizler bazı şeyleri ya yanlış anlıyoruz yada işimize öyle geliyor o şekilde kullanıyor, davranıyor , savunuyoruz. Alla...