1 Temmuz 2017 Cumartesi

NEFİS NEFSİ TANIMA


Muhakkıklara göre insan; ruh, nefis ve bedenin terkibinden meydana gelmiştir. Ruhun, akıl; nefsin, hevâ ve heves; bedenin, his sıfatı vardır. Dünyada cennetin örneği olan ruh, onu cennete çağırır. Cehennemin örneği nefis de, insanı ateşe davet eder. Ruhun terbiyecisi ve idare edeni akıl, nefsin ise hevâ ve hevestir. Nefis, şer mahalli; ruh, hayır mahallidir.[1]

Bedende bulunan nefisten, kötü sıfat ve ahlaklar ortaya çıkar. Ruhtan ise güzel sıfat ve ahlaklar ortaya çıkar. Çeşitli şekillerde terbiye edilen hayvânî nefisten kötülük gelmez. Artık o nefis, kulluk vazifelerini ifada insânî nefse hizmet eder. Sûfîler de nefis derken, kötülüğün kaynağı olan bu nefsi kast etmişlerdir ve ona “nefs-i nâtıka adını vermişlerdir.[2]

O zaman, öncelikle nefsi tanımak lazımdır. Çünkü “Nefsini bilen Rabbini bilir” buyrulmuştur.[3] Bu takdirde nefsini bilip tanımayan Rabbini de tam mânâsıyla tanıyamayacaktır.[4] Allah’ı tanımakla mükellef olan insan, nefsini de tanımak durumundadır. “Nefsi hakkında sefih olan müstesna İbrahim’in dininden kim yüz çevirir”[5] âyetinde “Nefsi hakkında sefih olmakla” kastedilenin, nefsi hakkında câhil ve kendisini bilmeyen demek olduğu ifade edilmiştir. Bu bakımdan nefsinin fâniliğini bilen, Rabbinin bâkiliğini, nefsinin zilletini tanıyan Rabbinin izzetini tanır. İnsan, yaratılış olarak bir çamur parçasından en mükemmel şekilde yaratılmış, en güzel iç ve dış organlarla bezenmiş, akıl nimetiyle süslenmiştir. Bu aklın, kendisinin âcizliğini, Rabbinin büyüklüğünü idrak etmesi gerekir. Cenâb-ı Hak, diğer mahlûkata da beden, hareket, ruh ve can vermiştir. Ancak insan verilen ruh ve akıl ile ayırt edebilme kabiliyetine sahiptir. Bu bakımdan insan, bir yanıyla hayvanlık derecesinde kalırken, diğer yönüyle Allah’ı tanıyıp, O’na yönelmekle insanlık derecesine çıkmaktadır. O zaman kişi, kendisini insanlık derecesine çıkaracak amellerle meşgul olmalı, nefs-i emmâre mertebesinden –ki burada kişi hayvanlar gibi yaptığından pişman olmaz- Cenâb-ı Hakk’ın razı olduğu makama çıkmak zorundadır. İlk hedef de nef-i mutmainne derecesine ulaşmak olmalıdır. Zira bu dereceye yükselemeyenler Allah’ı tanıyamazlar. Nefsini bilende Allah’tan gayriyi terk edip, Hakk’a gider.[6]

Hadis-i Kudsî de buyruluyor ki: “Ey insanoğlu, nefsini bilen, Beni bilir. Beni bilen, Beni arar, Beni arayan bulur. Beni bulan her istediğine kavuşur, ummadıklarına da erişir… Ey insanoğlu, Rabb benim, o halde Beni tanı. Ey insanoğlu, nefsini bilen Beni de bilir, nefsini terk eden muhakkak Beni bulur. Beni bilmek için, kendini bil… Ey Dâvûd, Ben gizli hazine idim, tanınmayı istedim ve Beni tanımaları için mahlûkatı yarattım. Ey Dâvûd, nefsine düşman olup, bana yaklaş, karşılığında bilgisizlik olmayan bir marifetle Beni bil…[7] Dâvûd (as) “Ya Rabbi nefsimi ve seni nasıl bileyim?” diye sorunca Allah-ü Teâlâ, “Nefsini zayıflıkla, âcizlikle ve fâni olarak bil ki, Beni kuvvet, kudret ve bekâ ile bilesin” buyurdu.[8]

İnsanın, kötülüğü emredici olan nefsini, önce Kur’ân-ı Kerîm ve hadis-i şeriflerde sonrada bu ikisini kendilerine düstur edinmiş olan, sûfîlerde tanıyıp, öğrenmesi lazımdır.



[1] Hucviri, a.g.e. s. 312, 313; Kuşeyri, a.g.e. s. 222
[2] Ebû Hafs Şihâbüddin Sühreverdi,  Avârifü’l- Meârif, (Gerçek Tasavvuf), (terc. ve tahric Dilâver Selvi), Semerkand Yayınları, 1999, s. 185; Uludağ, a.g.m. s. 527.
[3] Acluni, a.g.e. II. 262.
[4] Uludağ, a.g.m. s. 528.
[5] el-Bakara 2/130.
[6] Eşrefoğlu Rûmî, Müzekki’n- Nüfûs, (çev. Yaman Arıkan), Saadet Yayınevi,  s. 29-32; Hâris el- Muhasibî, er- Riâye, Nefs Muhasebesinin Temelleri, (çev. Şahin Filiz, Hülya Küçük), İnsan Yayınları, 2. Baskı, iatanbul 2004, s. 430; İbrahim Hakkı, a.g.e. s. 768-769; Hucviri, a.g.e. s. 310
[7] İbrahim Hakkı, a.g.e. s. 766
[8] İbrahim Hakkı, a.g.e. s. 769; Hucviri, a.g.e. s. 310

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İMAN - İTAAT

İMAN- İTAAT Bizler bazı şeyleri ya yanlış anlıyoruz yada işimize öyle geliyor o şekilde kullanıyor, davranıyor , savunuyoruz. Alla...