Şeytan, İblis, Mefisto…
Hepsi Aynı Kapıya Çıkıyor
GOETHE, Faust adlı ünlü eserinde, aynı adı
taşıyan kahramanının, insanı saptırmak konusunda Tanrı ile anlaşma yapmış olan
şeytan (Mefisto) tarafından yoldan çıkarılışını anlatır. Şeytan, Faust’a, kendisine
uyduğu takdirde ona büyük hazlar yaşatmayı vadeder, Faust da niyetini bildiği
şeytana kendisini kandırabilirse bunun için elinden geleni yapmasını söyler. Hukuk,
felsefe, tıp ve ilahiyatla ilgilenen yetişmiş bir kişi olmasına rağmen Faust şeytanın
tahrik ve telkinleri ile süreç içinde akıl, bilim ve manevi değerleri bir
kenara bırakıp yoldan çıkarak birçok günah işler. Faust kaybetmiştir.
Şeytan kavramı başta semavi dinler olmak üzere birçok
inanç sisteminde, kötülüğe teşvik eden ve onu sembolize eden bir figür olarak
yer alır. İslami bakış açsıyla şeytan normal olarak beş duyu alanına girmeyen,
varlığı vahiy kökenli bilgi tarafından ortaya konulan, bu bilgi ışığında
algılayıp tanımlayabildiğimiz madde ötesi yapıya sahip varlıktır.
İblis, Ezazil gibi başka isimlerle de anılırken, diğer
inanç çevrelerinde Mehpisto, Lücifer, Beelzebub gibi birçok isimle tanımlanır.
İnsanın topraktan yaratılmış olmasına karşılık şeytanın ateşten olması her
ikisinin farklı varlık boyutlarında olmasını anlaşılır kılıyor. Kur’an-ı Kerim
taşıdığı zaafların ve içindeki kötülük eğilimlerinin çıkış noktası olarak “nefs-i
emmare”yi işaret eder. Şeytan’ı da insanın bu durumundan yararlanıp onu tahrik
ederek yoldan çıkarmaya çalışan gerçek bir kişilik olarak resmeder.
Şeytan bulunduğu boyut itibarıyla insanı görebilmekte fakat
insan onu görememektedir. Bu durum üstlendiği negatif role paralel olarak
şeytan için avantaj sağlarken imtihan hâlinde olan insanın ise yumuşak karnı
oluyor. Evet, bu özelliği sayesinde şeytanın insanlar üzerinde geniş bir etki
alanı bulabileceği, vesvese silahını rahatlıkla kullanabileceği doğrudur. Ancak
insana da gerekli ve yeterli savunma imkânları verilmiş ve adalet ilkesi
korunmuştur.
Yeter ki insan görmediği tehlikeli bir düşmanla karşı
karşıya bulunduğunu hatırından çıkarmasın. İnsana sağlanan korunma imkânları cümlesinden
olarak Kur’an, şeytanın görülemeyip insanın şeytan tarafından görüldüğü
gerçeğini hafızalara işler: “O (şeytan) ve kabilesi, kendilerini göremeyeceğiniz
yerden sizi görürler.” (A’râf, 7/27.)
Bu temel uyarıdan sonra hasmının niteliklerini, hile
ve taktiklerini, avantajlarını, dezavantajlarını adeta elle tutulur, gözle
görülür tablolar hâlinde sergiler. Kur’an’da dört kere vurgulanan “Şeytanın adımlarını
takip etmeyin.” ve “Sakın şeytan sizi yoldan çevirmesin.” gibi uyarılara
gösterilen gerekçe şeytanın insan için apaçık bir düşman olduğudur. (Mesela;
En’am, 6/142; Zuhruf, 43/62.) “Şeytanın hâkimiyeti, sadece onu dost
edinenler ve Allah’a ortak koşanlar üzerindedir.” (Nahl, 16/100.) ayeti,
“siz sağlam basarsanız o size bir şey yapamaz” mesajını veriyor. “Şeytan
hakkında, ‘Her kim onu dost edinirse mutlaka o kimseyi saptırır ve onu cehennem
azabına sürükler’ diye yazılmıştır” (Hac, 22/4.) ayeti de bu mesajı destekler.
Nas suresinde, sinip saldıran, insanların kalplerine vesvese veren şeytanın kötülüğünden
korunma yöntemlerinden biri olarak müminlere Allah’a sığınmaları talim edilir. (Nas,
114/1-6.) Şeytanın hayâsızlık ve kötülüğü telkin ettiği (Nur, 24/21.),
insanı etkisi altına alıp ona Allah’ı unutturduğu (Mücadele, 58/19.) şeklindeki
bildirimleri her vesile ile yapılır.
Bütün bunlar şeytana karşı kullanılabilecek zihinsel korunma
yöntemleridir. Bir de fiili korunma yöntemleri söz konusudur. Mesela, ezandan
büyük rahatsızlık duyup çareyi kaçmakta bulması sebebi ile (Sahih-u İbn
Huzeyme, Salat, 47.) bu tevhit çağrısının duyulduğu yer müminler için
şeytana karşı güvenlikli bölgedir. Ancak ezanın koruma sağlaması, onun verdiği
mesajın insanın ruhunda yansıma bulmasıyla kayıtlıdır. Okunan ezanın
cümlelerini usulünce tekrar etmenin (icabet) sünnet oluşu ezanın sunduğu
koruyucu frekansı yakalamaya yardımcı oluyor. “İstiaze” ve besmele de şeytana kaşı
korunma yöntemlerindendir. Peygamberimizin (s.a.s.) “Şeytan insanın
damarlarında kan gibi dolaşır.” (Buhari, İtikâf, 11s) şeklindeki
açıklaması da şeytanın yoğun vesvese faaliyetine karşı dikkatimizi çekmeye
yöneliktir.
Savaşta başarının temel şartı düşmanı tanımaktır. Kendisine
sunulan bu uyarı ve işaretlere uymayarak başına buyruk davranmaya kalkışmak,
hatta iman çerçevesi dışında kalmak şeytanın etki alanına girmeyi, onunla dost
olmayı da kabul etmiş olmaktadır. İşte bu kabul edişle şeytanın egemenliği gerçekleşmiş
olur. “Şeytan ona uymamız içinyalvarıyor, peki biz çok iyi insanlar olduğumuz için
mi onu kıramıyoruz!” demiş Aldous Huxley. (ö. 1963) Gerçekte “Şeytan kötü de
biz iyi miyiz, masum muyuz?” sorusunu sormuş oluyor yazar.
İnsan cevheri öz yapısı itibarıyla mükerremdir, değerlidir,
ama yeryüzü planında hangi değerde ve ahiret hesapları cetvelinde hangi
nitelikte olacağına kendisi karara verecektir. “Esfel-i safilin ile a’lây-ı
illiyyin” arasında bir yerlerde dolaşır durur. Ömrü bu çizgide nefis ve şeytana
karşı vermek zorunda olduğu bir mücadele alanıdır.
Şeytana insanları aldatma mücadelesine girme fırsatının
verilmesi, imtihan olgusunun, iman küfür noktasında haktan yana tavır koyma
yeteneği sergileyebilenlerin ayırt edilmesi hikmetine dayalıdır. Bu konuda
üzerlerine düşeni yapanlar
Allah’ın taraftarlarıdırlar. (Mücadele, 58/22.) Böyle
olduğu için de üstün ve galip olacaklardır. (Maide, 5/56.)
Kendilerini şeytanın oluşturduğu iğva ve tezyin anaforuna
kaptıranlar kötü işler yaptıklarını kabul etmeye de yanaşmaz, iyi yolda
olduklarını sanırlar. (Zuhruf, 43/37.) Bu gerçek Kur’an’ın altı ayetinde
dile getiriliyor. “İşte böylece ortakları şeytanlar pek çok müşrike (kız)
çocuklarını öldürmeyi güzel gösterdi.” (En’am, 6/137.) ayeti bir örnek
olarak zikredilebilir. “Şeytanlar en büyük günahları işletecekleri zaman, bu
günahları ilahi bir şekilde göstermekle işe başlarlar.” Sözünün sahibi
Shakespeare belki de Kur’an’ın bu mesajlarından haberdar idi.
Şeytan’ın saptırıp kendine tabi kıldığı insanlar yenilgi
ve cehennem azabı gibi istenmeyen sonuçlarla karşılaştıklarında büyük düşmanın onları
kaderleri ile baş başa bırakıp kaçarken söyledikleri, söyleyecekleri birer
ibret uyarısı olarak gözler önüne serilir: “(Şeytan), gerisin geriye dönüp,
“Ben sizden uzağım. Çünkü ben sizin görmediklerinizi görüyorum. Ben Allah’tan korkarım.
Allah, cezası çetin olandır.” (Enfal, 8/48.)
“Allah size gerçek vaatte bulundu. Ben de size vaatte
bulundum ama yalanın ortaya çıktı. Zaten benim sizi zorlayacak bir gücüm yoktu.
Ben sadece sizi çağırdım, siz de hemen bana geliverdiniz. O hâlde beni
kınamayın, kendinizi kınayın.” (İbrahim, 14/22.)
Şeytanın içimizdeki kötülük yönelişlerinden ibaret olduğu,
dolayısı müstakil kişiliğe sahip şeytan diye varlığın bulunmadığı yönünde materyalist
düşünce temelli bir görüşün de varlığını biliyoruz. Bu görüşe göre “Şeytanın
varlığının bulunup bulunmadığı kişinin dünya görüşüne bağlıdır.
Hristiyan dünya görüşünde açıkça bir anlam ifade etmesine
karşılık maddeci dünya görüşüne göre eşit derecede anlamsızdır.” (Jeffrey
Burton Russel, Mephistopheles-Modern Dünyada Şeytan, Çev. Nuri Plümer,
Birinci Baskı, Kabalcı, Ocak, 2001, s. 451.) Sabahattin Ali’nin
“İçimizdeki Şeytan” adlı romanındaki şu cümleleri bu düşüncenin yerli ayağına
örnektir: “Ne şeytanı azizim, ne şeytanı? Bu bizim gururumuzun, salaklığımızın
uydurması… İçimizdeki şeytan pek de kurnazca olmayan bir kaçamak yolu…
İçimizdeki şeytan yok… İçimizdeki aciz var.” Suçlarımızı
hayali şeytana yükleyerek suçluluk duygusundan kurutulur, rahatlarız anlamına
geliyor bu sözler. Oysa hangi sağlıklı insan günah işledikten sonra ‘bunu bana
şeytan yaptırdı ve her şeyin tek suçlusu odur, benim bir sorumluluğum yok’ der?
Böyle bir telafi mekanizmasını iç dünyalarında devreye sokan insanlar sağlıklı
bir ruh haline sahip olabilir mi?
Maddeci dünya görüşü şeytanı aksileştirmeye çalışırken
bir kısım insanlar da şeytanın varlığını kabul etmemek şöyle dursun, ona
taparlar bile. İnanma ihtiyacı üzere yaratılmış olan insan içine düştüğü
ateizm/tanrı tanımazlık, insanı Allah’a isyan, şeytana itaat anlamında şeytana
mecazen tapınmaktan, şeytanı fiilen ilah edinme (satanizm) noktasına getirmiştir.
Oysa Kur’an şeytana itaati bütün yönleri ile devre dışı bırakan bir içerik sunuyor.
Doç. Dr. Halil ALTUNTAŞ
50 DİYANET AYLIK DERGİ EYLÜL 2016DİB Başkanlık Müşaviri
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder